7 Ekim 2021 Perşembe

YÜREĞİM SIZLADIĞI ZAMAN*







                            

 

"Yüreğim sızladığı zaman

Ciğerlerime çekerken kötülüğü

Ellerimle dokunurken kötülüğe

Ayaklarıma dolaşırken kötülük

Şu taşı şuradan alıp şuraya koymamanın

Pis bunaltısı geçiriyor tırnaklarını gırtlağıma.

Kokuyor işyerleri

Kokuyor günaydınlar

Ne varsa verilmemiş

Alınmamış ne varsa

Edilmemiş söz

Patlamamış öfke

Uyutulmuş ne varsa

Ne varsa kokuyor birden bire

Ve kayıyor bir şey parmaklarımdan

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim."

Her gün bu şekilde uyanıyorum artık. Yüreğim sızlaya sızlaya.

Günün her saatinde bu şiir düşüyor usuma. Boğazımdaki yumrular gittikçe büyüyor. “Edilmemiş söz /patlamamış öfke” yle dolaşıyorum.

Seksenli yıllarda baskılara, işkencelere, gözaltında kaybolmalara karşı bir direniş türküsüydü bu şiir bizim için. Gidenler için bir ağıt, kalanlar için bir umut barındırıyordu.  Yıllar ve yıllar sonra yeniden içimi sızlatıyorsa bu şiir, o günden bu güne değişen bir şey yok demektir.

Tek bir fark var; o günlerin direnci gelecek güzel günlerin umudunu barındırıyordu içinde. Kavganın bir anlamı vardı. Yoldaşlık bir kavram değil, içi doldurulmuş bir yaşamdı.

Bu günlerde “Gece yarılarından sonra, şafaktan önce” yüreğimi sızlatan şey, pırıl pırıl gençlerimizin gelecek güzel günlere olan inançlarını yitirmeleridir. Diplomalı işsizler olarak kendilerini ailelerine yük olarak görüyorlar. Yarının belirsizliği bunalıma itiyor onları. Her gün intihar haberleri geliyor. Her gün ama her gün birer sayıya dönüşmeye başlıyorlar. “Kelle fiyatına hürriyet”** bile yok artık.

Bu da Denizli’de intihar eden bir gencin notundan: “Bu güne kadar hep bi umudum vardı bi şeyleri düzeltebilmek için ama olmuyor her şey tersine gidiyor. Özür dilerim, yoruldum.”

Ve son yıllarda bunun gibi yüzlerce not yazıldı. Neden?

Bir insan henüz ömrünün ilkbaharındaysa neden yorulur?

Onlara gülmeler yaraşırken, dünyanın yükünü bindirdik omuzlarına; neden?

Neden? Neden? Neden?

Çıkamıyorum işin içinden.

Sadece pandemiden dolayı mı bu intiharlar?

Bunun öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Adım adım hazırlandı bu son. Ötekileştirerek, sınıflara ayırarak hazırlandı bu ortam.  Nefret söylemi baskındı. Pandemi, süreci hızlandırdı yalnızca.

Bir insan, içinde yaşadığı ülkenin talan edildiğini görüyorsa, gelecek adına umudunu yitiriyorsa ve direnmenin faydasız olduğuna inanıyorsa, intihar kaçınılmaz oluyor.

 “Su gibi ilerliyor yangın
İşliyor kıtlık karanlığı
Ölüler birden bire şarkılaşıp
Virüsler bakteriler
Bütün dilleri birden konuşuyor herşey.
Çırpınıyor yerde bir damla kan
Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim
.”

Sızım sızım sızlıyor yüreğim. Şen kahkahalar atamıyorum artık.

Bir de; "zenginlik kadar insanın başına gelebilecek kötü bir şey olamaz! Hayatta bir şeye özlem duymak gerek" diyen bir artist kalıntısının söylemi, paramparça etti beni. Bir öfke fırtınası sardı yüreğimi. Patladı patlayacak. Şairin “ne varsa kokuyor” dediği bu olsa gerek.

Yokluğun ve yoksulluğun virüsten daha yaygın olduğu bu günlerde ne kadar aptalca bir söylem bu. Topluma örnek olmasını bilmeyen bu artist parçasını pazar artığı toplayan kadınların arasına davet ediyorum. Oradan bir günlük yiyeceğini çıkarıp tencere kaynatsın da görelim; neye özlem duyup duymayacağını konuşuruz sonra.

                Artık ne söylesem boş. Akıntıya karşı kürek çekiyorum gibi geliyor bana.

Kadına yönelik şiddeti önleyemiyoruz.

Kadın cinayetlerini durduramıyoruz.

Çocuk istismarını engelleyemiyoruz.

İntiharların önünü alamıyoruz.

Ekonomik krizden kurtulamıyoruz.

İşsizliğe çözüm bulamıyoruz.

Toplum olarak bunalımdan çıkamıyoruz.

Yine de gelecek güzel günlere olan inancımı yitirmiyorum. Ve şiire sığınıyorum. O beni aydınlığa çıkaracak…

“Yani ben dört mevsime bölerek bu yürek sızısını,
Günlere, saatlere bölerek bu yürek sızısını,
Sokağım, kentim, vatanım sanarak bu yürek sızısını,
Bir yaprağı durmadan işliyorum bu ölümsüz ağaca.”

 

*Hasan Hüseyin Korkmazgil/ Yüreğim Sızladığı Zaman şiiri

**Orhan Veli 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder