İnsan sevdiği birini kaybettiğinde,
yüreğine saplanan acıyla kıvranıyor. Günler geçtikçe acı biraz olsun hafifliyor
ama onun yokluğuyla hayatın boş ve anlamsız olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz.
Zamanla bu duygular özleme dönüşüyor.
Ben
uzun bir süre annemin ölümüne alışamadım. Biliyorum ki herkesin annesi özeldir.
Ve en özeli annesini hiç tanımamış ve onu hep yüreğinde yaşatanların anneleri
daha da özeldir.
Bu
anneler gününde anne sevgisi tatmış, annesini hiç görmeyip hep yüreğinde
yaşatmış ve hiç anne olamayıp da kimsesiz çocuklara annelik yapan annelerin
ANNELER GÜNÜ kutlu olsun.
Ve
en önemlisi, annesini kaybetmiş çocuklara annesini aratmayacak şekilde hem
annelik hem babalık yapan babalara da selam olsun; onların da günü kutlu olsun…
Sevgiyi
yürek ucunda ilmek ilmek ören, sabrıyla her zorluğa direnen, hakkı ödenmeyen
annelerin önünde saygıyla eğiliyorum; gününüz kutlu olsun…
Ben
de bu Anneler Günü’nde annemi kaybettiğim dönemde yazıya döktüğüm duygularımı
paylaşmak istedim sizlerle...
Kaç gün geceyi kovaladı durmaksızın. Kaç gece gündüze erişme telaşına düştü kim
bilir? Hesap-kitap bilmez duygularım, kaç bahar oldu ayrı düşeli can gülünden?
Bir sor bana – beni böylesine kendinden soğutan bahar- bir sor; kaç dakikanın
saniyeleri eşit oldu aylara? Parmak hesabı az tutar belki, gözkapaklarımın her
açılış-kapanışının hesabını tutmak gerekirdi.
Ey bahar! Bilir misin ne acıdır seni
onsuz yaşamak? Günlerin duru aydınlığı yapay sis bulutları arasında yitiyor.
Bahar renkli umutlarım dumanaltı sarısına dönüşmüş. Bahçemde dört mevsim çiçek
açan limon ağacını görmezdim hiç. İç bayıltıcı limon çiçeği kokuları dipsiz
kuyuları, karanlık dehlizleri, ucunda ışığı olmayan tünelleri anımsatıyorlar
bana. Ve… ve son yolculuğa uğurlanırken, 4,5 metre bezin üzerine dökülen
ucuz limon kolonyasını…
Havadan
nem kapar ya kişi; ben de limon yeşilinden, limon sarısından ve limoni sıvıdan
nem kapmaya başladım.
Yeşil gelinliğini giyinmiş dut ağacı. Bu yıl daha bir irice olacağa benzer
meyveler. Baharın müzikli albenisine kapılmış kuşlar, dans ediyorlar
dallarında. Acıma ortak olurcasına, hüznün senfonisini eklemişler coşkulu
türkülerine. Yavru bir çalıkuşu yolunu şaşırmış olmalı. Anasını aranıyor
gözleri. Anası gelir az sonra. Hele bir farkına varmışsa kaybolduğunun,
dağ-bayır iz sürerek bulur yavrusunu…
Gene bahara kanmış zeytin ağacı. Dalpınarlarından çiçek ağlıyor. Ana arılar
üşüşmüş gözeneklere. Özü yuvaya taşıyacaklar.
Alabildiğine alçak gönüllü zeytin ağacı, verdikçe veresi geliyor ana arılara.
Bu yılki ürün komşulara da yetecek gibi. Bir tek yenidünya ağacında bir
durgunluk, bir küskünlük var. Çocuklar yolmuş yapraklarını. İncitmişler. Çit
aralığından uzanmış elleri. Henüz olgunlaşmamış meyveleri tek tek ayırmışlar
dallarından acımasızca. Direnmiş dallar, direnmiş yapraklar, direnmiş gövde.
Anaç tavuklar gibi kol kanat germişler meyvelerin üzerine. Yapraklar ANA…
Dallar ANA… Toprak ANA…
Herkesin bir anası var. Olmalı da. Nasıl ki baharın Bereket Tanrısı
yağmurlarını toprağa sızdırıp onun döllenmesine yardımcı oluyorsa, Toprak
Ana’da koynuna aldığını yaşatmalı, canlı tutmalı. İzin vermemeli ölmesine…
Ben ki
bir ANA verdim ona. Anaların hası. Hem de baharın en güzel ayında. Benimle
birlikte gökler ağladı o gün. Sessiz çığlıklara gebe kalmıştı duygularım.
HAYIR! Olamaz öyle bir şey! Baharda ölmez hiç analar. Renk cümbüşü perdeleri
zorlayıp, ince aralıklardan dolarken odaya ölmemeli analar. Bahar utanmalı
canlılığından. Karalar bağlamalı matemime…
Begonyalar,
şebboylar, fesleğen ve ortancalar ve dahi mor menekşeler; sizler, sizler de ne
çabuk unuttunuz üzerinizde sevgiyle gezinen parmakları. Hiç mi özlemiyorsunuz
“günaydın” diyen sıcak sesi. Anımsamanıza yardımcı olayım; hani, gülüşünü dudak
ucunda unutmuş gibi duran bir kadın vardı ve hep yarınlara ertelerdi ağlamayı…
İşte o benim annemdi. Ya siz sevgili güller, sizler de mi unuttunuz yüreği
okyanus kadını? Bir daha açacağnızı sanmıyordum oysa.
Yaşam durmuş olmalıydı bir yerlerde. Ve ben o duran zamanın içinde
bilinmezliklere doğru kayıyor olmalıydım. Oysa hep buradaydım. Dün de
buradaydım, önceki gün ve daha önceki gün. Bugün de buradayım. Ama yarın? Yarın
burada olacağımı, olabileceğimi hiç kimse garanti edemez. Ve hiç kimsenin YARIN
garantisi yoktur. Çünkü Toprak Ana canlı tutmuyor ölülerini. Orman yangınları
düşüyor yüreğe. Sınırsız boyutlara ulaşıyor özlem. Özlemek ölmekse eğer, ben
seni çok özledim ANNE. Bil ki sensiz hiçbir şeyin tadı yok. Buna rağmen bahar
devam ediyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder