Acı ortak acı gibi görünse de ateş yalnızca düştüğü yeri
yakıyor.
Aynı kentin içinde olup çaresizlik içinde çırpınanlara yardım
edememek kadar acıtıcı bir şey yoktur.
Bir sarmalın içinde debelenip duruyorsunuz. Yangın büyüdükçe
boğazınızdaki yumru da büyüyor.
Yemek, içmek ve yatmak kadar doğal olan ihtiyaçlarınızı
unutuyorsunuz.
Ateşin rüzgarla dansı ve orman canlılarının çığlıkları sizi
de sarıyor. Kahroluyorsunuz. Denize kıyısı olan bir kentin yeşil denizi
gözlerinizin önünde içindeki canlılarla birlikte yok oluyor.
Devletin güçlü elini yakınınızda hissetmek istiyorsunuz; yok.
Acılı insanların acılarını dindirmek için çay dağıtıyor (atıyor) devlet. Oysa
biz uçak istiyoruz, soğutma araçları istiyoruz; yangın yayılmasın istiyoruz.
Halk hortumlarla, kovalarla, pet şişelerle çabalarken,
söndürmeye uçağımız yokken, iktidar sahipleri yangını
uçaktan izliyorlar...
“Yaprak döker bir yanımız/Bir yanımız bahar bahçe.” diyor ya
şair; ülke olarak bu durumdayız şimdi…
35 ilden çaresizlik içinde yükselen “yardım edin” çığlığı
insan olan herkesin yüreğini yaktı. Bu çığlık üzerine sosyal medyadan
uluslararası yardım çağrısı yapıldı.
Yapıldı, çünkü Türkiye
cayır cayır yanıyor. Canlar yanıyor, köyler boşaltılıyor, insanlar ölüyor ve
bölge yetkilileri çaresizlik içinde çabalıyor.
Yapıldı, çünkü yeterli yangın söndürme uçağımız yok, soğutma
araçlarımız yok ve en önemlisi rüzgarı durdurma gibi bir şansımız yok.
Ve yangın mahallelere
sıçramaya başlamışsa, yardım çağrısı, zorda kalan insanların başvurduğu son
çaredir.
Uluslararası yardım çağrısına (GLOBAL CALL) devletin
yetkililerinden tepkiler yağdı. Bunları tek tek yazmayacağım, zaten haberlere
yansıdı çoğu.
Benim içimi acıtan, bugüne kadar beğeniyle izlediğim,
dinlediğim sanatçılardan gelen tepkiler. Özellikle Nilgün Belgün, Şehrazat ve
Nilüfer’in yardım çağrısı için; “Devletimizi zayıf göstermeye çalışan, utanç
verici bir çağrıdır, biz bunu paylaşamayız” demeleri.
Birlikte yaşlandık sizinle, aynı sahneden beslendik. Ama ben
artık sizden değilim, size saygım kalmadı artık.
Devletin itibarı yardım çağrısı ile sarsılmadı; devletin
itibarı, vatan topraklarını parsel
parsel yabancılara satmaya başladığı gün sarsıldı. O gün utanmanız gerekirken
halkın çağrısı karşısında utanmanız “sanatçı” kimliğinize yakışmıyor.
Yarın bu yangın söndüğünde, canını dişine takarak dimdik
ayakta duran halkın yüzüne bakmaya utanmayacak mısınız?
Bir türkü diyor ki; Kör cahil elinden kul dertli
dertli...
Bir de yüreğimizin orta yerine taht kuran
sanatçılar var: Haluk Levent gibi; Şahan Gökbakar gibi sanatçılar…
Ve desteğini sosyal medya üzerinden yapan
sanatçılar; adlarınızı tek tek yazmasam da sizleri kalbime yazdım…
Ve en önemlisi itfaiyecilere su desteği
sağlarken yaşamını yitirin Şahin Özdemir’i unutmayacağız.
Yorgunluktan bitkin düşen, yine de vazgeçmeyen
orman çalışanlarını unutmayacağız.
Sırtlarına hortumları dolayıp yangın söndürmeye
giden kadınları unutmayacağız.
Canlara acil müdahale eden veterinerleri de
unutmayacağız.
Ve evlerinden tahliye edilen vatandaşlara kapılarını
açan otel işletmecilerini de unutmayacağız.
Ve yangını “yağmur duası” ile söndürmeye
çalışanları das unutmayacağız.
Ve bir kamyon
arkası yazısı: Dindarlığını Allah’a göster, bana insanlığın lazım!
Evet, bu yangın sönecek elbet ve biz halk
olarak yeniden kenetlenmiş olacağız…
“şarkılarla
geleceğiz
bir
ormanın
yanarken
söylediği.
sesimiz
dağılacak
havalanmış
tırpanın
tekinsiz
rüzgârıyla.
kalbimiz
yer değiştirecek
kuşların
bayrağı
bir
gelincik yaprağıyla.
yağmurun
ayaklarıyla koşacağız
oğlakların
doğumuyla
kirlenmiş
kırlarda.
şarkılarla
geleceğiz
bir
dağın
uyanırken
söylediği.”
Şiir:
Salih Bolat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder