“Bu kente bir daha gel
Yağmurları da getir
Uyandır ölüleri
Sevişen sözler ile
Bu kente bir daha gel
Yağmurları da getir
Uyandır umudumu
Sevişen sözler ile
Heybende oyun getir
O sıska çocuklara
(O mavi çocuklara)
Biraz da gülüş olsun ne olur
Bahara, kadınlara
Sonra ekmek olalım olur mu
Acısı acıkana
Ama unutma beni
Sarılalım arada
Ama unutma beni
Sarılalım arada”
Hırai Zerdüş’ün bu türküsünü dinlemeye başladığımdan beri hüzün
tünellerinde geziniyorum. Acının dilini, dinini, rengini sorgulamaya başladım.
Yok! Acının dili, dini, rengi yok.
Acı, insanın kendi bedeninde hissettiği acının ötesindeyse; yani ruhunda,
iliklerinde hissettiği bir duyguysa eğer, bu evrensel bir acıdır.
Ve biz her gün ama her gün yeni acılara uyanıyoruz.
Egemen güçler dünyayı paylaşamama hırsı yüzünden, yeryüzünü cehenneme
çeviriyorlar.
Gülmeyi unutturdular bize; sevmeyi… Sarılmayı unutturdular; sevişmeyi…
Çocukların geleceğini çaldılar, gençlerin hayallerini, umutlarını…
Coğrafya kader deyip, kadınları “mekruh” ilan ettiler ve acımazsızca
katlettiler.
Daha iyi yaşam koşulları arayanlar kendi ülkelerini terk etmeye başladılar.
Sömürü düzeni aynı olduktan sonra, dünyanın
neresine gidersek gidelim, egemen güçlerin nefesi hep ensemizde olacak.
“İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” diyor Yaşar
Kemal.
Teknolojinin üst sınırlara ulaştığı bu çağda, dünyaya egemenliklerini
kurmaya çalışanların yüreklerinin sesine kulak verdiklerini düşünmüyorum. O
sese kulak verselerdi eğer, her başlangıcın bir sonu olduğunu bilirlerdi.
Gelmiş geçmiş en ünlü diktatörlerden Neron ve Hitler bile kendi sonlarını
kendileri hazırladı. Dünya onlara da kalmadı…
Kendi ülkeme gelince; o da dünyada bir nokta ve aynı acılardan besleniyor.
Geleceği belirsiz mutsuz insanları barındırıyor bağrında.
Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan masallar duymak istemiyor artık, acılı
yurdumun güzel insanları. Umudu uyandıran, ölüleri dahi uyandırıp direnişe
geçirecek sözler duymak istiyor.
Bahar yüzlü çocuklar aşkına, sevgiyi saçına örgü yapan kadınlar aşkına,
umudu ekmek arası yapıp, güzel günlerin düşünü kuran emekçi aşkına, gülüşü
aydınlık geleceğin müjdecisi olan bebeler aşkına; hayatla sevişen sözler duymak
istiyoruz artık.
Biz artık masal dinlemek değil, sonu mutlu biten gerçek bir hayat
istiyoruz.
Ve artık hiç kimsenin acısı acıkmasın istiyoruz. Biz o acıyı beslemekten
yorulduk.
Biz hasret çekmekten, insanca yaşama özlem duymaktan, güzel günleri
beklemekten yorulduk.
Biz, üzerimize mutluluk yağmurları yağsın istiyoruz. Aşktan, sevgiden
sırılsıklam olalım.
Ve biz, birbirimizi unutmadan -
arada değil-, her zaman sıkıca, insanca sarılmak istiyoruz…
*Hırai Zerdüş/Bu Kente Bir Daha Gel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder