Haftalık yazımı aksattım biliyorum ama son on gün içinde
yaşanan felaketler karşısında yazmak gelmedi içimden.
Yüreğim, vatan aşkı nedir bilmeyen mülteci akınına uğramış
ülkem gibi işgal altında.
Ne yana dönsem acı, ne yana dönsem gözyaşı var.
Mutsuz insanlar coğrafyasına dönüştü güzelim vatan.
Ne kadın cinayetleri bitiyor ne de çocuk istismarı.
Katiller ceza almadan aramızda dolaşıyor, uçkur savaşları kirli
çamaşırlara dönüşüyor.
Kimin eli kimin cebinde belli değil, kafayı yiyan halk
oluyor.
Ne Corona bitiyor ne işsizlik.
Ne dolar düşüyor ne de maske.
Hayat pahalılığı almış başını gidiyor.
Gençler umutsuzluğun pençesinde.
Cepteki para durmadan değer kaybediyor.
Yangınlar kontrol altına alındı derken sel felaketiyle
boğuşuyoruz.
5.2’lerle deprem yokluyor arada bir.
Ağrı dağı erimeye başlamış.
Umutla “yarınlar daha güzel olacak” diye haykırdıkça, gençler
bıçaklanıyor mahalle aralarında mülteciler tarafından.
İnsan haklarından, hayvan haklarından ve çevre katliamından
söz edene adalet kavramı anında devreye giriyor.
Ağzımız bantlı, demokrasinin gelmesini bekliyoruz.
Bunca felaket üst üste gelirken, daha ne göreceğiz kim bilir,
diyerek bekliyoruz.
"Bütün zaman boyunca sanki yaşadığım hayat gerçek değildi
de bir tür bekleyişti” der Andrey Tarkovsky,
Evet, bekliyoruz; hiçbir şey yapmadan bekliyoruz. Godot’yu
bekler gibi bekliyoruz. Kendi yalanlarımıza inanarak bekliyoruz. Bizi
kurtarmaya gelecek bir lider, bir kahraman bekliyoruz.
Oysa kahramanlar kahraman olarak doğmuyor. Yaptıklarıyla
kahramanlaşıyorlar.
Orman yangınlarında canla başla çalışan kahramanlar vardı.
Bir canı kurtarmak için korkusuzca ateşin içine dalan.
Selde sürüklenen bir canı kurtarmak için kendi canını
düşünmeden sel sularına atlayan kahramanlar gördük.
Kahraman olmak için doğru zamanda doğru yerde olmak ve doğru
adımı atmak gerekiyor.
Ve aslında o adımı kahraman olmak için atmıyorsunuz; o an,
birinin hayatını kurtarmak için yapıyorsunuz bunu. Vicdanınızın sesi
yönlendiriyor sizi. Merhamet ve sevgi duygularınız baskınsa hiç düşünmeden
yapıyorsunuz.
Doğa da kendi kahramanlığını gösteriyor şu anda; betonlaşmaya
karşı intikamını alıyor.
Ağaçlara, orman canlılarına, toprak altındaki börtü böceğe
saygımız kalmadı. Kendi çıkarımız için onların yaşamını yok saydık.
Doyduk mu? Hayır!
Hep daha fazlasını istedik.
Bu dünya altınlarıyla gömülen Firavun’a bile kalmadı ama doğa
yeniden ve yeniden kendini hep var etti, edecekte…
Bizim hayali kahramanlara ihtiyacımız yok. Doğa gibi kendi
kendimizi var edebiliriz. Yeter ki kendimize inanalım.
Doğa katliamına da dur diyebiliriz, yangınları da birlikte
söndürebiliriz. Yanan evleri de inşa edebiliriz, selden zarar gören eşyaları da
yerine koyabiliriz.
Mülteci akınına uğramış ülkemdeki işgale de dur diyebiliriz.
Bu vatan bizim. Bedeli kanla ödenmiş bu topraklarda kaos
yaratan mülteci istemiyoruz.
“Bir millet, bir memleket için kurtuluş, esenlik ve
muvaffakiyet istiyorsak bunu yalnız bir şahıstan hiçbir vakit istememeliyiz.
Umumi kurtuluşu, gene umumi gayret temin eder ve bir millet, bir toplum yalnız
bir ferdin gayretiyle bir adım bile atamaz.”
Diyor Mustafa Kemal Atatürk ve ekliyor: “Acizler için imkansız, korkaklar için müthiş gözüken şeyler
kahramanlar için idealdir.”
Biz Kurtuluş savaşında destan yazan bir milletin
torunlarıyız, her şeyin üstesinden gelebiliriz. Yeter ki tek yürek olalım. İşte
o zaman kendi hikayemizin kahramanı oluruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder