Bugün de bir kadın yakılarak öldürüldü. Dün de öldürülmüştü, önceki gün de. Yarın da öldürülecek, ondan sonraki günde. Ülkenin her şehrinde gülen kadınlar mezarlığından geçilmiyor.
Bir bakın öldürülen kadınların fotoğraflarına; gözlerinin içi
gülüyor hepsinin.
“Gülmek devrimci bir
eylemdir” sözünden nem kapanlar, kadınların gülüşlerini soldurmaya and
içmişler.
“Korkuyorlar Robson, şafaktan
korkuyorlar,
Görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten
korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi
sevmekten”*
Evet, öldüren erkekler korkuyorlar,
hem de çok korkuyorlar.
Sevmeyi bilmedikleri için
korkuyorlar. Sevilmenin ne olduğunu
bilmedikleri için korkuyorlar. Ve korktukları için öldürüyorlar.
Sevmekten ve sevilmekten korkan
erkekler aile içinde hiç sevilmemişler. “Ağam, paşam” demişler ona. “Erkeksin,
gücünü kullan” demişler. Gak demiş, su gelmiş, guk demiş yemek gelmiş. Şimdi bu
adam ‘aşk’ sözcüğünden nasıl bir anlam çıkaracak? Onun için aşk; “ya benimsin
ya toprağın!”
“Ben katilimle
birlikte yaşamak istemiyorum” diyen kadınların sesine ne zaman kulak vereceğiz.
Biz o kadınları duymadığımız sürece, her gün yeni cinayetler işlenecektir. Ve
bu cinayeti işleyenlerden biri , “ben ölümcül bir hastalığa yakalanıp ölürsem
karım başkasıyla evlenmesin diye öldürdüm.” diye savunma yapacak.
Karısını boğarak öldüren adamın savunması kan dondursa da,
kadını “mal” olarak görmenin ifadesidir aslında. Taşınmaz mallar listesinde
görüyor onu. O taşınmaz mallar gibi karısının da mirasçılar arasında pay
edileceğini düşünüyor.
Bu kadınlar birer anne, birer sevgili, birer arkadaş, birer
kardeş; başlarını omuzlarına yasladıkları kişiler tarafından öldürülüyorlar.
Ve kadınlar birinin karısı veya sevgilisi oldukları andan
itibaren ellerinden alınıyor özgürlükleri. Zincire vurulmuş köleler gibi tutsak
bir yaşama mahkum oluyorlar?
Ve kadınlar “ölmek istemiyorum” haykırışları duyulmadığı için
ölüyorlar.
Kadın Cinayetleri Platformu’nun astığı dev dilekçe afişini
ciddiye almayan ve onu indirtenler yüzünden ölüyorlar.
Her gün
yüzlerce kadın ölüm korkusuyla sürdürüyor yaşamını.
Ve
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ YAŞATIR diyordu kadınlar…
“İlk ülkenin bizim ülkemiz olması çok anlamlı.”
“Umuyor ve diliyoruz ki bu yasayla din, dil, ırk ayrımı yapılmaksızın, hiçbir
kadına fiziksel, ruhsal, cinsel şiddet olmasın.”
“Kadının özne olduğu her konuda, Meclis'in birlikte hareket etmesi gerekiyor.”
“Bu sözleşmeyle Türkiye, önemli bir yükün altına giriyor."
Yukarıdaki sözler, İstanbul Sözleşmesi adıyla
bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde (TBMM) kabul edildiği gün, TBMM’de bulunan siyasi partilerin grup
başkanlarının ve vekillerinin sözleri.
İstanbul
Sözleşmesi: Madde 1-1
· -
Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak;
· - Kadına karşı her türlü ayrımcılığın
ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dâhil
olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği
yaygınlaştırmak;
· - Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin
tüm mağdurlarının korunması ve bunlara yardım edilmesi için kapsamlı bir
çerçeve, politika ve tedbirler tasarlamak;
· - Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti
ortadan kaldırma amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak;
· - Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin
ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla
kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde
işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.
Sonra ne oldu? İstanbul sözleşmesi iptal edildi.
Gülen kadınlar mezarlığına döndü ülke.
Tahrik indirimi, iyi hal indirimi, namus indirimi
priminden yararlanan erkek, kendi yasasını uygulamaya başladı.
Her gün ama her gün dövülerek, yakılarak, boğularak,
bıçaklanarak, kurşunlanarak öldürülen kadınlar, 3.sayfa haberlerinde bir sayıya
dönüştüler.
Ve kadın ölümleri, onları
koruyan bir yasa olmadığı sürece, sayılar artmaya devam edecek…
*Nazım Hikmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder