7 Ekim 2021 Perşembe

ÜÇ FİDAN / DENİZ, YUSUF, HÜSEYİN




 

Bugün Hıdrellez.

Bugün şenlik ateşleri yakılacak yurdun dört bir yanında. Dilekler asılacak gülfidanına. Baharı uğurlayıp yazın gelişini coşkuyla kutlayacak insanlar.

Benim dileğim, 1972 baharında, bir karanfil dalında, açmadan solan üç tomurcuğun boğumunda asılı kaldı...

 

 “Şenlik dağıldı, bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O, Mahur Beste çalar, Müjganla ben ağlaşırız
Gitti dostlar, şölen bitti, ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız


Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı”*

 

Evet, gittiler ve o günden beri aydınlanmadı dünya.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan…

Onlar vatan sevdası uğruna darağacına güle oynaya gidenlerdir…

Onlar, tarihin sararmaya yüz tutmuş sayfalarına adları altın harflerle yazılanlardır…

Hiç yaşlanmadılar. Hep yirmili yaşlarındalar. Kendileri gibi düşünceleri de genç kaldı.

Onları darağacına gönderenlerin adları, tarihe kara bir leke olarak kaydedildi.

Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in devrim ateşi “Tam Bağımsız Türkiye” sevdalılarının yüreğinde yanıyor hala.

Tek suçları bu ülkeyi çok seviyor olmalarıydı. Halkın ve haklının yanında olmalarıydı. Emperyalist güçlere karşı halkı uyarmaya, uyandırmaya çalışıyorlardı.

 

            ” Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!
1968’ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, Gerçekçi ol, imkansızı iste! diye haykırdığı günlerdi.

Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye’de yükseklere taşıdılar. ABD’ye, NATO’ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler.

Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, Asalım, asalım! çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmaya çalıştılar?”**

O günden bu güne değişen bir şey yok aslında. Halk hala derin uykuda. Güçlü güçsüzü ezmeye devam ediyor. Dünya pandemiyle mücadele ederken, yoksul kesim ekonomik krizi aşamıyor. Her gün intihar haberleriyle uyanıyoruz. Biz hala gül ağacına dileklerimizi asıp sinerji oluşturmaya çalışıyoruz.

Sinerji bireysel çabayla değil, örgütlü mücadeleyle gerçekleşir. Bunun için de “ayağa kalk, gerçekçi ol, imkansızı iste!” Bak o zaman nasıl da canlanır doğa. Toprak aldığını geri vermeye başlar. Kurumuş fidanlar kök salmaya başlar. Ve yeniden şekillenir “Tam Bağımsız Türkiye”.

“Sonra belki düşüncelerin asılmadığı bir yere gideriz.”

Karanlıklar aydınlansın diye sokakları tutuşturanlara selam olsun…

 *Attila İlhan/Mahur Beste şiirinden

**Nihat Behram/Darağacında Üç Fidan

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder