7 Ekim 2021 Perşembe

BUNALDIK!

 





Bunaldık!

Maske, mesafe, hijyen, sosyal mesafe…

            Maske, mesafe, hijyen, sosyal mesafe…

            Maske, mesafe, hijyen, sosyal mesafe…

            Maske, mesafe, hijyen, sosyal mesafe…

            Son bir yıldır en sık kullandığımız cümle. Tekrar ederken bile bunaldık.

            Bu yalnızca bizim için değil, tüm dünya için geçerli.

            Bir de “evde kal” cümlesi var ki artık o da hiçbir kalıba sığmıyor.

            Aslında evde kalanlarla işe gitmek zorunda olanlar aynı kaderi paylaşıyor. Her gün rutin devam ediyor hayat. Sosyal mesafeyi korumak adına sosyal yaşamdan uzak kaldık. Sinema yok, tiyatro yok, konser yok, imza günleri yok, okul yok… Televizyon kanallarında insanın içini ısıtacak diziler, filmler bile yok. Haberler zaten iç açıcı değil. İşsizlik almış başını gidiyor. Ekonomik krizden herkes nasibini almış. 

Bunaldık!

Sevdiklerimize sarılamıyoruz. Doya doya öpüşemiyoruz. Yine de yitirmiyoruz umudumuzu. Dışarıda deli gibi bir bahar var bizi çağıran. Dile geliyor bahar: Bu baharı kaçırdığınıza üzülmeyin, yeter ki ömrünüzden bahar eksilmesin. Bu yaşlı dünyamız ne virüsler, ne salgınlar, ne felaketler, ne savaşlar atlatmış. Bunu da atlatır dünya; atlatırız umut ve dirençle. Ve gün gelir hasret kaldığımız o coşkulu kucaklaşmayı da yaparız.

            Bunaldık evet ama bu da geçer. Geçmeyen tek şey, örümcek kafalıların virüsten daha tehlikeli biçimde yayılan köhneleşmiş düşünceleri.

Dünya iyileşmeye çalışırken, din tacirliği yaparak kadın bedeni üzerinden varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Asıl tehlikeli olan bu.

Teknoloji çağında, bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken ve uzaya kadın astronotlar gönderirken, hala kadını ortaçağ kalıplarına sokmak hangi aklın karı?

Sosyal medyayı aktif kullananlar bilir, özellikle Twitter’da zaman zaman benzer paylaşımlar olur; kadınların marketten ped alımıyla ilgili. En son okuduğum twit beni gerçekten bunalttı: “Müslüman bir ülkede bir kadın ped paketini reyondan alıp kasaya göstere göstere getiremez. Ben o reyondan geçerken bile gözümü kapatıyorum.”

Şimdi ben buna ne deyim? Öncelikle sağlıklı bir kanama için ped alan biri adına üzülmen ve gözünü kapatman değil sorun olan. Ülkenin “Müslüman” değil “laik” olduğunu bilmediğin için üzülmelisin. Ülkelerin dini olmaz. İnsanların dini olur. Bu da kul ile Allah arasında bir şeydir buna karışamazsın. Ayrıca Müslüman kadınlar da regl olur. Her ay doğal bir döngü halinde devam eden kanama, yaratıcı tarafından kadınlara verilmiş bir armağandır. Bu döngü düzenli devam ettiği sürece kadınların sağlıklı olduğunu gösterir. Yaratıcı öyle bir armağan vermiş ki ona, bu döngü sayesinde sağlıklı çocuklar doğuruyor. Bazen genetik kodlama hatası yüzünden sizin gibi düşünce engelli insancıklar da doğabiliyor. Aslında bu suç sadece senin değil; bu suç hala kadınlığından utanan ve hala erkek egemenliği altında kendini var etmeye çalışan kadınların suçudur. Onlar sesini çıkartmadığı sürece siz sesinizi yükseltmeye devam edeceksiniz.

Evet bunaldık! Söylenmeyen sözler bunaltıyor bizi. Bizi temsil hakkına sahip kadınların bize sahip çıkmamaları bunaltıyor. Bağırın, hep bir ağızdan bağırın: “Evet, ben kanıyorum, her ay kanıyorum, sağlıklıyım” diye bağırın. Bunun utanılacak bir yanı yok.

Bağırın; burası Müslüman bir ülke, her gün neden taciz ve tecavüz haberleri okuyoruz?

Bağırın; burası Müslüman bir ülke, çocuklar neden istismar ediliyor?

Bağırın; burası Müslüman bir ülke, her gün onlarca kadın neden cinayete kurban gidiyor?

Bağırın; burası Müslüman bir ülke, ortada bunca sorun varken, her gün ekonomik bunalıma giren insanların intihar ettiği bu dönemde, neden kadınların pediyle uğraşılıyor?

Ben, sessiz çığlıklar atmaktan bunaldım.

Ben ki ana tanrıçaların soyundan geliyorum; doğurganım. Amazon kadınlarının kanını taşıyorum; savaşçıyım, inceyim, kırılganım, vefalıyım, merhametliyim ve sabırlıyım da. Ateşlerde sınanmışım. Unutmayın, sınırlarım zorlanınca bin kaplan gücüne dönüşür sabrım.

 

Ve utanmıyoruz; kırmızı, kanatılmış kadınların yaşam çizgisidir. Kırmızıyla doğar kadınlar ve kırmızıyla çoğalırlar yaşam boyu. Davullu zurnalı kutlanırken erkekliğe ilk adım, genç kızlığın tohum çatlatan kırmızısı aklanmayan bir leke olur namus bekçilerinin elinde

“Kim namus ve ahlak bekçiliği yapıyorsa bilin ki en namussuzu odur” demiş Nietzsche.

Ben de diyorum ki, hiçbir acı sonsuz değildir. Her şey gelir geçer ama namus bekçileri her zaman var olacaktır. Bir kadının namusu erkeğe emanet edilmemiştir. Ve namus sadece iki bacak arasında değildir. Namus, beyin ile vicdan arasında düşüncelere çağdaş yön veren yüreklerdedir.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder