Bugün dünya gündeminden sıyrılıp,
ülkemin yürekli kadınlarından biriyle; “ben
yazmaya döndüm yüzümü” diyen Arzu Kök ile
söyleştik.
Arzu Kök; bir yazar, şair, gazeteci; Özgür
Sanatçılar Derneği Başkanı ve Başkent Postası’nda “Sanatattan Yansımalar”
programının yapımcı ve sunucusu.
Arzu Kök her ne kadar yazmaya
döndürse de yüzünü, aydınlık yüreğiyle gençlerin önünü açıyor. Sanatla
tanıştırıyor onları, tiyatroyla buluşturuyor ve en önemlisi hayatın sanatla güzelleşeceğini anlatıyor onlara ve “bir çocuğun masumiyet ve bilgeliğinde
bakmaktır hayal gücü” diyerek, o güç ile
düşlerini gerçekleştirmeleri için motive ediyor.
-Sevgili Arzu Kök; şair ve yazar
olarak tanıyoruz seni. Yeni tanıyacaklar için Arzu Kök kimdir?
Bir insana sorulabilecek en zor soru ile başladınız. Çünkü bir insanın
kendisini anlatabilmesi gerçek anlamda zordur. İlk etapta insanı şaşkına
çeviren, ne diyeceğini bilemez hale getiren bir soru bu. Nasıl tanıtmalıyım
kendimi bilemiyorum. Kısaca şöyle anlatayım; ; Hatay/İskenderun’da doğup toprak
ve deniz kokusuyla büyümüş ve ikisine de aşık biriyim. İlk -ota-lise eğitimimi
İskenderun’da aldıktan sonra Ankara Üniversitesinde Matematik okudum.
Üniversite ile başlayan ve yıllardır süregelen bir Ankaralıyım. İlk-orta ve
lise çağlarımda başlayan okuma sevdam ve sonrasında aldığım ilçe, il ve Türkiye
çapındaki derecelerim ile hız kazandı bu serüven. Uzun yıllar Ulus Gazetesinde
köşe yazarlığı yaptım. Pek çok dergide şiir ve makalelerim yayınlandı. Hâlâ da
okumaya ve yazmaya devam ediyorum. Ben kendimi çok okuyan az yazan biri olarak
tanımlarım genelde. Çünkü okudukça doluyor, doldukça boşalıyor ve yazıyorsunuz.
Özgür Sanatçılar Derneği Başkanı’yım. Başkent Postası Tv de ‘Sanattan
Yansımalar’ isimli bir program yapıyorum.
-“Yazmasam deli olacaktım” der Sait
Faik Abasıyanık. Sanal gerçekliğin yaşandığı günümüzde, kitap okuyucusunun az
olduğunu bile bile yazmak delilik değil midir? Peki neden yazıyoruz?
Yazmak ve deli olmak… Bir de “Yazmasam deli olacaktım” der ya Sait Faik,
yazınca delirmedim de demek değildir bu. Her yazar, şair içinde bir yabancıyı
barındırır aslında. Yazmak eylemi de o yabancıya ulaşabilmek, kendi kendisiyle
hasbihal etmektir. Çoğu zaman
başladığınız yazı da bir bilinmeyendir. Elinize kalemi aldığınızda ortaya ne
çıkacak bilemezsiniz çoğu zaman. Ne kadar netim deseniz de çok farklı şeyler
çıkabilir ortaya. Yazı, yel gibi gelir, çıplaktır…
Sinirbilim uzmanı ve ‘Karar Anı’ kitabıyla dünya çapında tanınan bir isim
olan Jonah Lehrer, ilham mitini ve yaratıcılığın öğretilebilirliğini de dikkate
alarak daha yalın bir fikir sunuyor. ‘Hayal Et’ isimli çalışmasında: Bir çocuk
gibi düşünerek basitlikten ya da monotonluktan, yaratıcı sürece erişme
aşamalarını örneklerle inceliyor. Bu çalışmayı öneririm herkese öncelikle.
Gerçekten de bir çocuğun masumiyet ve bilgeliğinde bakmaktır hayal gücü ve o
güç ile yazmak bana göre.
İnsan kendi tarihi boyunca hep gerçek yüzünü aramıştır. Bu onun
geçiciliğine olan başkaldırısıdır aynı zamanda. El izlerini mağaraya bırakan
insanla, bugün tuşlara basarak yazdıklarımız arasında güçlü bir arzu bağı
vardır. İletişim sembolleri değişir, ancak insanın var olma istenci hep süre
gelir. Bu arayış bizim ruhumuzun atom çekirdeğidir. Ve bu arayıştır belki de
besleyen hayal gücümüzü. Zira bu arayış, soru sormayı ve bu sorulara kimsenin
aklına gelemeyecek yanıtlar verebilmektir birazda. Ben ve tüm yazar, şairler de
o soruların yanıtlarının peşindeyiz. Arıyoruz, bulabildiklerimizi paylaşıyoruz
okurla. Bu arayışa ortak etmektir biraz da yazarlık.
Ben yazmaya döndüm yüzümü. Çünkü beni en iyi satırlarım anlar ve onlardan
vazgeçemem. Okunsa da okunmasa da kitaplarım ben ömrüm yettiğince yazacağım.
-Yırtık Uçurtma, Geleceğini Vuran
Ülke ve Batan Gemi kitaplarından söz eder misin?
“Yırtık Uçurtma” benim ilk kitabım. Bir şiir kitabıdır. Bu kitabın
çıkışının hızlanmasının nedeni de Mahmut Makal’dır. Sürekli yazdığım şiirlerimi
kitaplaştırmam konusunda ısrar ediyordu. Ancak o süreçte Mahmut Hocam
rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Ben de kitabımı mutlaka görmeli diyerek
biraz da acele ile çıkardım şiir kitabımı. Benim elimde değil ama yoğun bakım
odasında Naciye Makal tarafından gösterildi kendisine kitap. Bu anlamda da çok
mutluyum, an azından ölmeden önce kendisine yetiştirebildim. Gerçi eline alsın,
yorumlayabilsin çok isterdim ama hem benim tembelliğim hem de onun ömrünün vefa
etmemesi nedeniyle olması. İlk kitabımdı, üstelik şiir okunmayan bir ülkede çok
sattı. İlk baskısı benim bile elimde iki tane kaldı. İlk baskısı tükendi, yeni
baskısı da yapılmadı henüz.
“Batan Gemi” benim yıllardır, gazete ve internet sitelerinde yazdığım
köşe yazılarından oluşuyor. Her gün aklımızın ve vicdanımızın sınırlarını
zorlayan nice olaya tanık oluyoruz. Belli toplumsal sorumluluğa ulaşamamış
olmanın sanırım bunlar. Oysa istiyoruz ki memleket meseleleri derdimiz olsun,
istiyoruz ki okuduklarımızda, izlediklerimizde, duyduklarımızda memleketimizden
insan manzaraları olsun. İşte bu kitabımda bunlar var. Okuyucuların kendinden
çok şey bulacağından eminim.
“Geleceğini Vuran Ülke (Öldürülen Öğretmenlerimiz 1921-2021)” kitabımda
da adından da anlaşılacağı üzere öldürülen öğretmenlerimiz var. Yıllar önce bir
köşe yazısı için öldürülen öğretmenlerimizin listesine ulaşmak istedim. Ancak
ülkemizde 200’ün üzerinde sendika ve dernek olmasına rağmen bu listeye
hiçbirinden ulaşamadım. Bunun üzerine kendime görev edindim ve bu çalışmayı
yaptım. Uzun araştırmalardan sonra arşiv taramaları da yaparak bir liste
çıkardım ve tarihe tanıklık olması açısından bir kitap haline getirdim. Listede
yaptığım araştırmalarda adına ulaşamadığım öğretmenlerimiz de vardır mutlaka.
Buradan sesleniyorum herkese; eğer bu listede adı unutulanlar varsa bana
bildirsinler ki yeni baskıda onları da ekleyelim ve gerçek bir belge
niteliğinde tarih belleğimize kaydedelim. Bence herkesin arşivinde bulunması
gereken, özellikle de eğitim dernek ve sendikaların edinmesi gereken, hatta
üyelerine dağıtması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
-Dünya geneline baktığımızda,
gelişmiş ülkelerde okuma oranı çok yüksek. Öyle ki otomat kütüphaneler bile kurulmuş
cadde ve sokaklara. Sence ülkemizde okuma oranı neden düşük?
TÜİK’te açıklanan rapora göre Türkiye‘de kitap okuma oranı yüzde 0,1’dir.
Ülkemizde kitap okumak için ayırdığımız süre günde 1 dakika olup televizyon
izlemek için ayırdığımız süre ise 6 saattir. Bu sonuçlar bile durumun
vahametini gösteriyor bizlere.
Kitap okuma oranının Türkiye’de düşük olmasının birçok nedeni vardır. Bu nedenlerin
en başında ilk olarak okuma yazma oranının azlığı gösterilirdi. Ancak ülkemizde
okuma yazma oranı artık eskisi gibi değil, yine de kitap okuma oranı çok düşük.
Bence en büyük sebep küçük yaşlardan itibaren kitap okumanın bir zorunlulukmuş
gibi hissettirilmesidir. Çünkü psikolojik yönden bir şeyi yapmak zorunda olmak
o işten zevk alınmamasına neden olur. Bu bağlamdan yola çıkıldığında ise
zorunluluk kapsamında yapılan işlerin daha az sayıda olması ile ilişkili olması
bakımından zorunluluk hissedilmesi kitap okumayı da etkilemektedir.
-Bir de gazetecilik deneyiminiz
olmuş. Buna dayanarak sormak istiyorum: Gazetecilik aşkıyla başlayan yolculuk
mu etken oldu ÖZGÜR SANAT DERGİSİ’ni çıkarmaya?
Gazeteciliğe Ulus Gazetesi’nde başladım. Uzun dönem muhabirlik ve köşe
yazarlığı yaptım orada. Bunun dışında pek çok yerel gazetede ve internet
sitelerinde köşe yazılarım yayınlandı. Ben gazeteci değilim ama o deneyim bana
çok şeyler kattı. Bu benim ilk dergiciliğim değil açıkçası. Daha önce de
Eğit-Der’in çıkardığı ABC dergisinin de yayın kurulundaydım. İlk dergi
deneyimim de orasıdır. Özgür Sanat dergisi de bizler Özgür Sanatçılar
Derneği’ni kurduğumuzda hedeflerimizden biriydi ve dernek adına Hürdoğan
Aydoğdu arkadaşımızın sahibi ve Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptığı dergimizi
çıkarmaya başladık.
-Kaç yıldır çıkıyor Özgür Sanat?
Özgür Sanat dergisi iki yıllık bir dergi. Aylık olarak çıkarmaya başladık
ancak pandemi sürecinde yaşadığımız darboğaz nedeniyle üç ayda bir çıkarmaya
başladık. En son Ekim-Kasım-Aralık sayısı olarak 20. Dergimizi çıkardık. Gerçek
anlamda dolu dolu bir dergidir. 208 sayfadan oluşan kitap gibi bir dergidir
çıkardığımız. Dergimizde özellikle genç, kıyıda köşede kalmış, çok değerli
eserler üretmelerine rağmen isimleri duyulmamış arkadaşlara yer vermeye
çalışıyoruz. Yeni sayımız ocak ayı başında çıkacaktır. 21. Sayımız için eser
toplamaya başladık. Son eser teslim tarihi 10 Aralık olarak belirlenmiştir.
Eser göndermek isteyen dostlar olursa mail adresimiz ozgursanat19@gmail.com
-Özgür Sanatçılar Derneği’nden de söz
edelim. Derneğin kuruluş amacı nedir? Ve en önemli soru: Sanatçıların,
özellikle yazar-çizerlerin özgür olmadığını mı düşünüyorsun?
Özgür Sanatçılar Derneği üç beş kişinin bir araya gelerek kurmuş olduğu
bir dernek olmanın ötesinde bir şey. Kişisel hiçbir şeye tenezzül etmeden ve
gerçekten bugün için zora koşulmuş, çevresine duvarlar örülmüş bir topluma o
koca hapishane duvarlarından bir delik açıp soluk yolu açmak bizim derdimiz.
Çünkü o duvarların arkasına ve soluksuzluğa tıkıştırılmaya çalışıyorlar ve biz
bunu ilk adımda duyumsayanlardanız; çünkü düşünmek gibi bir yeteneğimizin
ayrımındayız, toplumsal ödevlerimizin ayrımındayız, “ben” kibriyle
yaşanamayacağını ve canlı yaşamımızın bu “ben” kibri ile onulmaz ölçülerde
kirleneceğini biliyoruz.
Kervanımız, bir ticaret ve hamaset kervanı değil. Yolculuğumuz, benim
yolculuğum değil, bizden sonra geleceklere ayak izleri bırakma yolculuğudur.
Her sabahın yeni bir gün olduğu gibi bugünü de gelecek yenilerin
başlangıcı olarak görmemiz gerekiyor. Hiçbir ön yargıya ve kaprise gerek
duymaksızın koyduğumuz her yeni tuğlanın değerli olacağını düşünüyor ve sırası
gelenin yeni tuğlalar koyması için harcı hazırlamakla görevli olduğumuzu
biliyoruz. Özgür Sanatçılar Derneği, evrensel bir kaygıyla yola çıktığı için
kimsenin “benim” diyeceği kadar özel bir mülkiyet asla değildir. Bu dernek
yaşayacaksa ki yaşayacak, kişiler üzerinden değil evrensel değerler üzerinden
yürüyecektir. Bugün bunları benim söylüyor olmam, yarın hiç tanımadığım yeni
insanların konuşmalarını dinliyor olmamın garantisidir.
Sanatçının ve toplumun özgürlüğü bu derneğin kuruluş nedenidir.
Toplumumuzdaki değerler kaybının gelecekle buluşması, gün yüzüne çıkması,
sevinç haline dönüşmesinin özlemidir.
Halkların, özgürlüğün sesi, sanatçıların özgür olmasından geçer. Evreni
evren yapan insanın, sanatsız yaşaması kendi yaprağını sarartmasıdır. ‘Özgür
Sanatçılar Derneği’ karartılan, yok sayılan zenginliklerimizin yaşama
geçirilmesi adına çalışmalarına başlamıştır.
Özgürlüğü, insanlığı ve onların yarattığı bütün güzellikleri kucaklamanın
merkezi olarak buradadır. Burada kalmaya da devam edecektir.
Tüm bunlar nedeniyledir ki Özgür Sanatçılar Derneği üyesi olmak bir
ayrıcalıktır. Ve bizler birlik bilinci içerisinde Özgür Sanatçılar Derneğini
Ankara yeniden kültür ve sanatın başkenti oluncaya değin sürdüreceğiz ve etkin
halde tutmaya da kararlıyız.
-Pandemi koşulları ülke olarak
hepimizi çok zorladı. Özellikle sanat alanında çalışanlar bu zor süreçten daha çok
etkilendi. Yazmaya, üretmeye devam edildi ama etkinlikler yapılmadığından,
maddi ve manevi olarak depresyona girdi sanatçılar. Dernek olarak siz bu süreci
nasıl atlattınız?
Derneğimiz kurulduğu süreçten beri etkin olarak çalıştı. Bugüne kadar üç
tiyatro eseri ortaya çıkarıp sergiledik. Dünya İnsan Hakları gününde büyük bir
organizasyon gerçekleştirdik. Dünya Kadınlar günü dolayısıyla yine büyük bir
etkinlik düzenledik. Bunların yanı sıra her ay düzenli olarak şiir dinletileri
yaptık. Yine ayda bir üyelerimizle birlikte yemek organizasyonu yaptık. Tabii
bunlar pandemi öncesiydi. Pandemi döneminde ise boş durmamak adına yitirdiğimiz
kurucu üyemiz Harun Ünlü adına bir şiir koşusu düzenledik, duyurularını yaptık.
Eş zamanlı olarak Ankara Şiirleri Seçkisi için şairlerimizden Ankara şiirleri
istedik. Pandemi de olsa boş durmamak adına. Pandemi sonrası üyelerimize bir
imza etkinliği, iki de şiir-müzik-dans-tiyatro birlikteliğinin olduğu etkinlik
yaptık. Özellikle şiir-müzik-dans-tiyatro birlikteliği ile yaptığımız
etkinliklerimizi her ayın son Pazar günü gerçekleştirme kararı aldık.
Tabii biz bu etkinlikleri yaparken pandemi sürecinde duyurusunu
yaptığımız şiir koşusu ve Ankara Şiirleri Seçkisi de sonlandı. Şiir
yarışmasında Özcan Öztürk, Murat Yazıcı ve Halil İbrahim Durdu kazandı. Saffet
Sarıkaya ve Onat Karabulut ise özendirme ödülüne layık görüldü. Ödül törenimiz
20 Kasım tarihinde yapılacak. Onun hazırlıkları içerisindeyiz. Ankara Şiirleri
Seçkisi tamamlandı. Önümüzdeki günlerde o da yayınlanmış olacak.
Önümüzdeki süreçte ise aylık etkinliklerimize devam edeceğiz, bunun
yanında yeni tiyatro oyunlarının çalışması başladı. Tabii yeni seçkiler de
hazırlayacağız. İleride bir de radyo kurmayı planlıyoruz ki bu şekilde daha
geniş kitlelere de ulaşma şansımız olacak.
-Son olarak ne söylemek istersin?
Ben inanıyorum ki dünyayı sanat kurtaracak, ayakta tutacaktır. Bu
nedenledir ki sanattan uzak kalmamalıyız. Çünkü sanat, insanları bir araya
getiren, kaynaştıran, insani duyguları coşturan değerler olarak çıkar
karşımıza. Bu nedenle diyorum ki derneğimize gelin, birlik olalım, sanatsız,
sevgisiz ve umutsuz kalmayın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder