20 Eylül 2018 Perşembe

ÜÇ YİRMİ =?



Mahallenin Ablası
boyacı çocuk “teyze boyayalım” dedi
gülümsedim
bakkal “hanım abla” dedi
ah ne sevindim
manavda da bir hoşluk
“şu domateslerden verelim yenge”
eeee, şimdi ne cevap veririm
boşveeeeer…

kasapta nasıl karşıladı ama
“ooo, hoş geldin Aysel abla”
“hoşbulduk Şükrü efendi hoşbulduk
tart şuradan yarım kilo mutluluk”
vallahi bu insanları çok seviyorum
onlara kızamam
yaşım olmadan üç yirminin yarısı
kolay mı
oldum mahallenin ablası…

Seksenli yılların sonuydu bu şiiri yazdığımda. 
Gönlüm bir deli poyraza kapılmış, günübirlik yaşamaya adamıştım kendimi.
Adana’da Muzaffer İzgü’nün “Teneke Mahallesi“ olarak adlandırdığı Hürriyet mahallesine komşuyduk biz. Havuzlubahçe Mahallesi, 760 Sokak, No. 12’de bulunan çinko çatılı  “Aysel Tuhafiye” genç şair ve yazarların buluşma noktasıydı. Mahalle tabiriyle edebiyatın dibine vuruyorduk o zamanlar. İki çorap, bir parfüm, üç toka satışı arasında Türk ve dünya klasikleri masaya yatırılıyordu. Ve kendi yazdıklarımızı acımasızca eleştiriyorduk. Arada bir gönül koyanlar oluyordu ama birkaç gün sonra “haklısınız, bu dizeler anlatmak istediğimi tam olarak ifade etmiyor” veya “öyküdeki bu cümle anlam kaymasına neden olmuş” diyebilecek kadar açık yürekliydik. Zaman zaman edebiyatla hiç mi hiç ilgisi olmayan komşularım da dahil olurdu bu tartışmalara. Edebiyat dostlarını “çok bilmiş, üstün kişiler” olarak görürlerdi. Ve sanki kırk yıllık dost gibi sobet ederlerdi onlarla.
Şu an durduğum noktadan baktığımda, çooooook gerilerde kalmış gibi görünse de o günlerin anısı hala sıcaklığını koruyor. Bu süre içinde yaşamı güzelleştirmeye devam eden dostlarımın yanı sıra yaşama veda eden dostlarım da oldu. Ölenlerin özlemini yüreğimde saklı tutarak, yaşayan dostlara (kimisiyle iletişimimiz kopmuş olsa da haberlerini alıyor olmam yeterli) yaşamıma kattıkları güzel şeyler için teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
 Şimdi üç yirmi=altmış oldu.
Mahallenin ablası olmak şahane deneyimler kazandırmış yaşamıma. İyi bir yazar, iyi bir şair olup olmadığıma okuyucu karar verir. Bunun yanı sıra iyi bir anne olup olmadığıma da çocuklarım karar verecektir. İyi bir eş, iyi bir sevgili olup olmadığımı da bilmiyorum ama iyi bir aşığım. Hala aşk ile çarpıyor kalbim. Ve sevdiğim her şeye aşk ile bağlanırım. Bu yüzdendir kırılganlığım ve zaman zaman alınganlığım. Sitem sevgiden doğar derler ya, dikenlerim sevdiklerimin canını yakıyorsa, emin olun önce benim yüreğim kanamaya başlar.
Altmış yaş yolun başı gibi görünüyor bana. Önümde kat edeceğim bir kırk yılım daha var. Ömrünü beni sevmekle geçiren eşimin benden kurtulma gibi bir şansı yok. Kızlarım “öf anne ya!” demeye devam edebilirler. Ben yine onları ilk kucağıma aldığım günkü gibi seveceğim. Onları özgür bireyler olarak hayata hazırlamış olmama rağmen benim hiç büyümeyen bebeklerim olarak kalacaklar. Bana ihtiyaç duydukları an yanlarında olacağım.
Biliyorum ki altmış yaş, zamana meydan okuyan bedenimin yansımasıdır. Ruhum bedenimle aynı orantıda hareket etmiyor. Ve ben yaşımın kadını olarak değil, ruhumun çocuğu olarak devam edeceğim yaşama. Aşkla, sevgiyle…
Yaşamın bana sunduğu tüm güzelliklere teşekkür ediyorum. İyi ki doğmuşum.
                                      

20.09.2018/Bodrum



17 Mayıs 2018 Perşembe

MOTİVASYON ATÖLYESİ DÖNEM SONU ÇALIŞMASI


DAVETLİSİNİZ!






MOTİVASYON ATÖLYESİ BU HAFTA DÖNEMİN SON ÇALIŞMASINI GERÇEKLEŞTİRECEK. 
DÖRT AY BOYUNCA KATILAN ARKADAŞLARA HEDEFLEDİKLERİ YOLDA BAŞARILAR DİLİYORUM. 
YENİ DÖNEMDE (YAZ SONU) YENİ KATILIMCILARLA YENİ HEDEFLERE DOĞRU ADIMLAR ATMAYA DEVAM EDECEĞİZ...
YER: Bodrum Turgutreis Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi (Mavi salon)
Tarih ve Saat : 18 Mayıs 2018 Cuma/Saat 12:00-14:00

10 Mayıs 2018 Perşembe

SABIR ZAMANIN EFENDİSİDİR


BAMBU AĞACI VE SABIR...




Bambu ağacının hikayesini bilir misiniz?
Çin’de yetişen bambu ağacının önce tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat, inatçı tohum yine filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Çin bambu ağacı sizce 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum, beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edilebilir miydi?
Einstein Daha 5 yaşındayken bir pusulanın gizemine duyduğu hayranlıktan yola çıkarak başarının formülünü de gerçekten matematiksel olarak formülize etmiş:
Ona göre, Başarı; A=X+Y+Z.
Denklem karmaşık gibi görünse de aslında anlaşılır ve basit:
A BAŞARI X: Çalışmak, Y: Çalıştığın konuyu oyun gibi görmek, Z: Konuşmak yerine üretmek. İşte bu kadar basit. Bu koşullar bir araya geldiğinde başarı da kendiliğinden geliyor.

Thomas Alva Edison Öğretmeni tarafından”aptal ve geri zekalı” olarak nitelendirilmiş ve okuldan atılmıştı. 2000 deneyin ardından (duyma kaybına rağmen) pes etseydi bugün ampül yaşamımıza girmiş olur muydu?
Stephen Hawking yirmili yaşlarının başında, kas hareketlerini tümden durduran Amyotrofik Lateral Skleroz hastalığına yakalandı. Son yıllarında sesini de kaybetti. Tüm bunlara rağmen, Einstein’dan sonra en önemli teorik fizikçisi olarak tarihteki yerini aldı.
 Benim hayatım zor görünebilir,  ancak her zaman yapabileceğiniz ve başarılı olabileceğiniz bir şey vardır.”  Demeyi de ihmal etmiyor.
Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bizi hayallerimize götürecek olan tek şey inanmak, eyleme geçmek, emek vermek, sabretmek ve asla vazgeçmemek.
Sabır zamanın efendisidir.



BİLİNÇALTI TEMİZLİĞİ YAPILABİLİR Mİ?







Bilinçaltı tanımını günümüze uyarlayacak olursak, bir bilgisayarın ‘harddisk’ine benzetebiliriz.
Gerekli gereksiz tüm bilgiler bu diskte toplanır. Gereksinim duydukça bu bilgileri kullanırız. Bazen de hiç kullanmadığımız bilgiler de orada durmaya devam eder. Ve günün birinde, hiç beklemediğimiz bir anda karşımıza çıkıverirler. Bilgisayar başındayken bu bilgileri yok sayma şansımız var. Bilinçaltımızdan çıkıp gelen bilgileri; özellikle kötü anıları, bizi yaralayan olayları silip atma şansımız yok.
“Bilinçaltını kötü bir olaydan, sevilmeyen bir şeyden, unutulmak istenen bir hatıradan temizleme yöntemi diye bir şey henüz yoktur.”  Diyor Şizofren psikolog.  Bu durumda “bilinçaltı temizliği” diye bir şey de yok. Geçmişimizi unutmak gibi bir şansımız da yok. Harddiskimiz, yani bilinçaltımız her şeyi kaydetmiş. Çocuklukta veya gençlikte yaşadığımız travmalar bir şekilde önümüze geliyor. Günümüzde bunu silebilecek bir yöntem henüz gelişmemiştir.
Yaşadığınız kötü anının yerine güzel bir anı yerleştirerek kurtulamazsınız. Bilgisayar başındayken yok saydığımız bilgileri maalesef bilinçaltımız için uygulayamıyoruz. En olmadık yerde geçmiş bizi buluyor ve canımızı acıtıyor. Tam da o durumda “lay lay lom” havalarına girip, sevdiğimiz bir şarkıyı mırıldanmak bir şeyi değiştirmiyor. Burada iş size düşüyor. Kendi mucizenizi yaratacaksınız: Geçmişinizle yüzleşeceksiniz.
 Geçmişin kötü izlerinden kurtulmanın tek yolu onunla yüzleşmektir. Canınız ne kadar yanarsa yansın o kötü anıyla yüzleşmediğiniz sürece, yaşamınız boyunca o anıya bağımlı olarak yaşayacaksınız. Ve bunu kendi kendinizle yapamıyorsanız uzman bir terapist (psikolog) yardımı alabilirsiniz. Bu işi eğitimsiz yapanların ellerine bırakmayın bilinçaltınızı.
Yaratıcılığımız bilincimize bağlı.  Mutlu bir birey olmak istiyorsak, bilinçaltımızın saflığına güvenmemiz gerekiyor.
O harika zeka küpü sizin verilerinizle güçlenebilir ancak. Bilinçaltınızı bir “databank” olarak kabul edin. Siz ona ne verirseniz o size aynı şekilde geri dönüş yapacaktır.

30 Nisan 2018 Pazartesi

1 MAYIS


        




   EMEĞİN SÖMÜRÜLMEDİĞİ BİR DÜNYA UMUDUYLA 1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI KUTLU OLSUN....



                                                                   -Bu şiir bir isyan bayrağıdır aslında

                                                                    Gelincik tarlasında akan kanın çığlığı- A.Y.



YARINI  GELMELİ SEVMELERİMİZİN



1
bölünmüş günlerden kalan ne elimizde
kanatılmış bir gül bir de yürek yarası
korku çekilmiş pencerelerine evlerin
ölüm kokuyor sokaklar

bu sevda bir yürek atımı değil artık gülüm
dolara endekslendi coşkumuz
faizler içtik akmayan musluklardan
sessizce öldük  geceler boyu
sivrisinekler yaktı ağıdımızı


dağlara gidemedik
dağlar üstümüzdeydi çünkü
sürgünü ezildi umutların
düşler düşünce özgürlüğünde tutsak
tut yüreğimi gülüm tut
yüreğim göğsümden firar edecek



2
açlığın gözleri ne renk
ne renk yoksulluğun saçları
acının rengine büründü yaşam
ellerimizle giyindik öfkeyi
yumruğumuz göğsümüzü dağladı
boğazımızda ayva dilimi
yarını gelmedi sevmelerimizin


3
gün kendiliğinden karalar bağlamaz gülüm
ve her gün doğudan yükselmez güneş
tutsak etme umutlarını yürek yangınlarına
kavgaya kuşan/giyin öfkeni
tersine akıt tüm nehirleri

sokaklara çık akşam üstleri
sokaklar gizler karanlıkları
ve sokaklarda çoğalır
solgun işçi yüzleri

güneşi ayağa kaldırmanın zamanıdır
çöz karanlığı/özgür bırak yönleri
başlar uzansın aydınlığa
açılan pencerelere dön yüzünü gülüm
gözlerde biriken sevinci topla
yaşanacak günlerin güzelliğine savur








27 Nisan 2018 Cuma

"MUCİZE SENSİN"İN KONUĞU: AYSER OZAN ÖZBULUT



Bu hafta (27 nisan 2018) "Mucize Sensin" atölye çalışmasının özel bir konuğu vardı:Yazar- Kişisel Gelişim Uzmanı Ayser Ozan Özbulut.
· 
“Herkes kendi cennetinden bakmalıdır hayata...” diyen yazarımızla "Yüzlerce Ben"i konuştuk. 
Kendimizle yüzleşmeyi, aynalarla barışık olmayı ve yaşanan tüm olumsuz olayları ardımızda bırakıp geleceğe doğru kendimize inanarak ilerleyebileceğimizi anlattı.
"Yaşanması gereken acıları dibine kadar yaşayın. Ve sonra aynaya bakın; kendinize ne kadar harika bir insan olduğunuzu söyleyin." diyen Ayser Ozan Özbulut şöyle devam etti: "He sabah kendinle karşılaşıyorsun, Her sabah ilk kendinle buluşuyorsun. Her sabah sessizce kendinle sohbet ediyorsun. Fakat hiç kendinin farkına varmıyorsun."
Evet; yazar aynadaki yansımamıza baktığımızda gözlerimizin ta içine bakmayı ve o gözlerin bize söylemek istediklerini doğru okumamızı öneriyor.
Teşekkürler Ayser Ozan Özbulut...














25 Nisan 2018 Çarşamba

DAVETLİSİNİZ!







DAVETLİSİNİZ!
"MUCİZE SENSİN" ATÖLYE BU HAFTA (27 MAYIS CUMA SAAT 12:00-14:00) YAZAR-KİŞİSEL GELİŞİM UZMANI AYSER OZAN ÖZBULUT'U KONUK EDİYOR.
YER: TURGUTREİS ŞEVKET SABANCI KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ (MAVİ SALON)
KATILIM ÜCRETSİZDİR!

"Herkes kendi cennetinden bakmalıdır hayata."
-Ayser Ozan Özbulut-




21 Nisan 2018 Cumartesi

HAYALLER EYLEME DÖNÜŞÜYOR




BODRUM TURGUTREİS ŞEVKET SABANCI KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ'NDE SÜRDÜRDÜĞÜMÜZ "SIFIRDAN BAŞLA/MUCİZE SENSİN" ATÖLYE ÇALIŞMASININ BU HAFTA (20 MAYIS 2018) DEĞERLİ BİR KONUĞU VARDI: GAZETECİ-YAZAR SAYIN RECAİ OKTAN.
HAYALİN EYLEME DÖNÜŞME HALİNİ ANLATTI.
KATILIMCILARLA ÇOK KEYİFLİ BİR SOHBET GERÇEKLEŞTİ...
 ATÖLYE ÇALIŞMASININ ARDINDAN FUAYE' de AYAKÜSTÜ İMZA GÜNÜ GERÇEKLEŞTİRDİK...












18 Nisan 2018 Çarşamba

RECAİ OKTAN "MUCİZE SENSİN"İN KONUĞU OLUYOR








SIFIRDAN BAŞLA/MUCİZE SENSİN ATÖLYE ÇALIŞMASININ BU HAFTA DEĞERLİ BİR KONUĞU VAR: GAZETECİ-YAZAR SAYIN RECAİ OKTAN








16 Nisan 2018 Pazartesi

OLDURMANIN 7 YASASI




                                      EFE ELMAS

Oldurma, en basit tabiriyle bir şeyi oluşturma, yaratmadır. Buradaki yaratım yoktan var etme değil, olanı dönüştürmedir. Yani bir tür ruhsal enerji çevrimidir. Ruhumuzdaki potansiyel yaratım enerjisini evrene yansıtarak, evrende değişiklikler yaratmanın sanatıdır.

Hepimiz bunu The Secret’tan artık biliyoruz veya en azından duyuyoruz. Ama ben burada aslında arkadaki dinamikleri ve püf noktaları vermek istiyorum. Çünkü bahsettiğimiz kitap ve bununla beraber çıkan nice kitaplar, birçoğunu incelemesem de, yeterli püf noktaları vermiyor. Birçoğu rant kazanmaya odaklı olduğu için boş bilgilerle dolu. Halbuki yaratım sanatı, maji ismi altında en eski ezoterik ve okült konulardan biridir. Eğer bu bilgeliği ve sanatı öğreneceksek bunun için new age akımlarından çok, daha eski mistik kültürlerin öğretilerine bakmalıyız. Eğer yeterli bir incelememiz yoksa bu süreç bizim için tehlikeli bile olabilir.”İnan, olsun” kalıbı doğrudur ama eksiktir. İnanıp Ol’durmanın da bir prensipleri, bir mekaniği, ilmi boyutu hatta mühendislik işleyişi vardır. Ol’durmanın gücü, Yaratıcı’nın yarattığı düzenin bir işleyişini kapsar. 
Oldurmanın 7 yasası
Bir şeyleri yaratma yani ol’durmanın arkasında bazı yasalar vardır. Bu yasaları harekete geçiren kilit yasa irade yasasıdır. İrade yasasının tezahürü istemektir ve istemek ile konsantrasyon, bu yasaları aktif hale getiren anahtarlardır. Kısaca şu yasalar ol’durmada işler: 
1- İrade Yasası: Her şey irademiz dâhilinde gerçekleşir ve bizi insan kılan iradedir. İrade, isteği yaratır istek de oldurmanın ana maddesidir. Bu yüzden evreni harekete geçiren irademizdir. İrademiz ne kadar güçlüyse, evrensel değişimleri yaratmak o kadar kolaydır. Bir şeyleri yaratırken başkalarının iradelerine karışmamak oldukça önemlidir, yoksa irade yasasına ters davranmış oluruz ki, bu evrensel düzeyde hoş bir etki yaratmaz. 
2- Çalışma ve teksir yasası: İsteklerimizin olması için yeterli bir enerji eşik değerini geçmeliyiz, bunun için de istekleri oluşturma konusunda ısrarcı olmalıyız ve enerjiyi yoğunlaştırmalıyız. 
3- Külli çekim yasası: İki şeyin birbirini çekmesi veya itmesi olayıdır, yaydığımız düşünceler benzer enerjileri çeker. Benzeşimle birlikte çalışır.
4- Benzeşim (Sempati) yasası: Ruhsal Dünya da benzerler benzerleri yaratır.
5- Tedriç yasası: Her şeyin bir aşamalı gelişimi vardır. Haliyle isteklerimiz de evrende belli aşamalarda gerçekleşir, bu yüzden isteklerin gerçekleşmesi için belli bir zaman diliminden bahsedebiliriz. 
6- Tüme- varım (Bumerang) yasası: Her enerji çıktığı kaynağa geri döner. Bu dönüş katlı (üç katı, yedi katı vs.) olarak olabilir. 
7- Parça Bütüne aittir yasası: Parçaya yapılan etki bütünü, bütüne yapılan etki parçayı etkiler. 
Buradaki yasaların işleyişi, alttaki aşamaları da tetikler. Bu yüzden önce bu dinamikleri bilmek, püf noktaların işleyişini çözmemize yardımcı olur. (Yasalarla ilgili daha fazla bilgi için bakınız: Varoluşu Sürekli Kılan Kozmik-Evrensel Yasalar ve bakınız: Varoluşu Sürekli Kılan Evrensel Yasalar II).
İstek- Israrcı olma
Bir dileğimizi ne kadar çok ister ve ne kadar çok ona odaklanırsak, evrene yaydığımız enerji de bir o kadar güçlü olacaktır. Bunu telefon sinyaline benzetebiliriz. Eğer telefondaki sinyal düşükse, bir başka kişiyle kesik kesik konuşuruz ve kendimizi zar zor ifade ederiz, buna nazaran sinyal yüksekse sesimiz daha net çıkar. İşte bir şeyi çok istemek ve istekte ısrarcı olmak ilk koşuldur. İstemenin şiddeti, evrene ulaşım sinyalini yükseltir. Bu yüzden en hızlı gerçekleşen şeyler, o sırada en çok ihtiyacımız olanlardır.  Bunu hepimiz deneyimleriz. Bir anlığına parasız kalırız, ihtiyacımız vardır, öyle bir gönülden geçiririz ki, mucizevî bir şekilde elimize para geçer. İhtiyacın fazla olması da, o şeyi derinden istememize neden olur. Bu da daha kolay evrene isteği taşır. 
Hazırlanış – Düzen
Tedriç ve çalışma-teksir yasasından bahsettik.  Anlık düşünceler ve yayılan anlık enerjiler, evrensel dengeden dolayı hemen dağılır. (Buna mühendislikte entropi yasası denir, her şey düzensizliğe doğru gider.) Bu yüzden bir şeyi sadece istemek, o şeyin olması için yeterli değildir. Enerji belli bir süre sonra dağılmaya meyillidir. Lakin her gün düzenli olarak isteğimize konsantre olursak, enerji yoğunlaşacağı için dağılmadan aynı bir enerji topu gibi evrene yollayabiliriz. Bunun için aynı saatte ve periyodik olarak yapmak oldukça önemlidir. Kendimize bir gün veya süreç belirleyelim -mesela 7 gün gibi- ve aynı saatte düzenli olarak çalışmayı yapalım. 
İkinci olarak bir dileğin gerçekleşmesi için ne kadar uzun bir ön hazırlık aşaması yaparsak, bir şeyleri gerçekleştirmek o kadar kolaylaşır. Çünkü ön hazırlığa başladığımız anda enerji zaten odaklanmaya başlar, odaklanmış enerjiye isteği yükleyerek göndermek çok daha kolaydır. Ön hazırlıklara örnek vermek gerekirse, bir mum veya tütsü yakabilir, bunun yanı sıra ortamı fiziksel olarak arındırıp temizleyerek, toplayarak, ortamdaki ruhsal enerjiyi de düzenleyebilir, çalışma öncesi banyo yapabiliriz. (abdest almak, enerjiyle arınmak vs.) Bu ön hazırlıklar aynı zamanda çalışmanın ne kadar önemli olduğu mesajını bilinçaltına gönderir ve bizi buna inandırır. Özellikle dileğimizi gerçekleştirmek istediğimiz alanı temizlemek, enerjiyi daha net aktarmamıza yardımcı olur. Çünkü dağınık odalardaki enerjiler de dağınıktır, bu da enerjiyi yoğunlaştırmayı zorlaştırır. Feng shui, bu noktada devreye girer. 
İmajinasyon (imgeleme)
Kızılderili bilgeler, “Bir kişiyi ne kadar net imajine ederseniz, o kişiye o kadar kolay şifalandırırsınız.” derler. Aynı şekilde bir şeyi ne kadar net imajine edersek, o şeyi gerçeğe dönüştürmemiz o kadar kolay ve güçlü olur. Bu çok kilit bir noktadır. Haliyle, mesela gerçekleştirmek istediğimiz şeyi bir kâğıda yazdıysak, kâğıdı avucumuzda tutarken, duygularını dahi hissederek dileğin gerçekleştiğini güçlü bir şekilde imajine etmeliyiz. Sonra bu imajinasyonun enerjisini kâğıda aktarmalıyız. Bundan sonra o dilek kâğıdını yakmak, yüklediğimiz enerjiyi serbest bırakmamızı sağlar. 
Enerjiyi yükseltmek
İsteğimizi oldurmak için konsantre olurken bir taraftan da enerjimizi yükseltmemiz gerekir. Bunun kullanılan en eski metodu mantra veya zikir kullanmaktır. Önce yavaşça başlanılan mantrayı, git gide daha hızlı söylemeye başlarız. Hızlandıkça enerji yükselir ve enerji tavan yapana yani en yüksek hıza çıkana kadar mantrayı tekrar etmeye devam ederiz. Burada kullanılan mantranın illa Sanskritçe veya Arapça olması gerekmemektedir.
Mesela ev istiyorsak “Evim Var”, para istiyorsak “Para bana geliyor” gibi kalıplar da yeterlidir. Eski şamanlar bu enerji yükseltmeyi, dans ile yaparlardı. Dans ederler ve dansı hızlandırırlar, sonra bağırarak, yükselttikleri enerjiyi evrene serbest bırakırlardı. 
Bir diğer enerji yükseltme yöntemi mantra kullanmadan imajinasyonla ışığı auramıza çekmektir. İlahi ışığı taç çakradan alarak tüm auramıza yayar ve ilahi Olanla bağlantıda olduğumuzu hissederiz. Böylece enerjimiz çalışma için yükselmiş olur.
Başka bir yöntem de çember oluşturmaktır. Bunun için çevremizde hayali çember yaratırız (mavi-beyaz renkte). Daha sonra ellerimizi havaya kaldırır ve “Bu alemle ruhsal alem arasındaki sınırı kaldırıyorum, çemberdeki tüm isteklerim evrende gerçekleşir” diyerek yavaşça elleri indirirken bir sis perdesini araladığımızı imgeleriz. Böylece yarattığımız sınırlı enerji alanında evrenle bağlantı sağlayacak güçlü bir ilahi mabet yaratmış oluruz. Bu yöntemi yapacaksak, çemberi hep aynı yerde açmanın faydası vardır. 
Kelam
Yaratıcı “Ol” demiş ve Evren yaratılma sürecine girmiştir. Özellikle “OL” dendiğinin vurgulanması yani bu emrin ses enerjisi olarak verildiği ifadesi tesadüf değildir. Burada pek tabi ki gizli bir bilgi vardır. Fizik öğretmenim Nuray Hoca, her zaman “Sözler, evrene vurulan mühürlerdir” derdi bana. Gerçekten de bir şeyi sesli olarak kelimelere dökmek yani süptil düşünceleri, daha fiziksel enerji olan ses enerjisine dönüştürmek, bir şeyleri ol’durmayı kolaylaştırmaktadır. O yüzden bir şeyleri dilerken bunları sesli dilemek, enerjinin gerçekleşmesini kolaylaştıracaktır. Aynı şekilde olumsuz şeylerin de sesli söylendiğinde daha çabuk başımıza geldiğini fark etmişizdir. Bu yüzden ne söylediğimize çok dikkat etmeliyiz.
Enerjiyi Serbest bırakmak
En kritik nokta burasıdır. Birçok insanın isteklerinin gerçekleşmemesinin tek sebebi enerjiyi serbest bırakmayı atlamalarıdır. Israrcı olduktan, dileği dileyip, enerjiyi yükselttikten sonra, bir anlığa isteğimize dair hiçbir şeyi umursamamak, bir hiçlik duygu durumuna geçmek durumundayızdır. Böylece yaydığımız ve odakladığımız enerjiyi serbest bırakırız. Eğer gerçekleşmesini istediğimiz dileğe çok fazla odaklanırsak, enerji akışını tıkarız ve dileğimiz evrene ulaşmaz. İsteğimize odaklanmalı ama buna bağlı ve bağımlı olmamalıyız, böylece enerjinin ve dileğin akmasına izin verebiliriz. Bu aynı su hortumunun üzerine basmak gibidir ve bu da suyun akışını engeller. İstedikten, odakladıktan sonra tam bir güvenle gerisini evrene bırakmalıyız ve daha fazla (ta ki ertesi gün çalışmayı tekrarlayana kadar) o isteğe odaklanmamalıyız. 
Eğer mantra kullanıyorsak, bunu bir bitiriş cümlesiyle yaparız. “Öyle Olsun!” “Dileğim Gerçekleşti” gibi bir niyetle bağırarak son noktayı koyar ve enerjiyi bırakırız. Bu üzerimizde ki yoğun enerjiyi atmak gibidir. Eğer kâğıda enerji yüklediysek, enerjiyi serbest bırakmak için dilek kâğıdını yakmalıyız.
Saf niyet – şüphesizlik – Sessizlik
Dileği dilerken ve diledikten sonra olabildiğince saf bir niyete sahip olmalı ve şüphe gibi kötü titreşimli enerjilerden uzak durmalıyız. Onun gerçekleşeceğine dair tam bir güvene sahip olmalıyız. “Gerçekleşecek mi acaba?”, “Ne zaman gerçekleşir?”, “Olursa hayırlı olmaz mı?” Gibi soru işaretleri ve gerçekleşeceğine dair şüpheler, yaydığımız enerjiyi kesintiye uğratır ve evrene zıt bir enerji gönderir. Bu şüpheler evren için,”Evet ben bunu istedim ama bir tarafım istemiyor” demektir. Bu da gerçekleşmesini engeller ve enerjilere set koyar. Bu yüzden hiçbir şüphe olmaksızın, saf niyetle istemeliyiz. 
Eski gelenekler, bir diğer önemli noktanın, dileğimiz gerçekleşene kadar sessiz kalmak olduğunu söylerler. Dilediğiniz bir şeyi ve çalışmayı insanlara söylemek, enerjinin akışını kirletir. Bu yüzden sessizlikle, dileğinizi kutsayın ve gerçekleşene kadar bu konuyla ilgili enerjiyi kirletecek yorumlar yapmaktan sakının. Başkalarına söylemeniz ve başkalarının konuyla ilgili yorumları da enerjileri kirletecektir. 

Bütünün Hayrı
Her daim çalışmayı yaparken “bütünün hayrına” demeyi unutmayın. Bir şeyleri ol’dururken bir denge süreci vardır. Hayırlı olanı ol’dumak için “bütünün hayrına” diye niyetlenin ve sonra evrene tam olarak güvenin sahip olun. Bütünün hayrına derken içinizde şüphe veya korku olmasın, bunun yerine tam bir teslimiyet duygusu sizi sarsın. Zaten bütünün hayrına diyerek, hayırlı olmayacak enerjileri engellemiş oluruz. Öte taraftan dileğimiz gerçekleşmezse, bunda bir hayır olduğunu bilmeli ve önümüze bakmalıyız.
Eğer bu püf noktaları, isteklerinizi gerçekleştirme konusunda takip ederseniz, dileklerinizin daha kolay gerçekleştiğine şahit olabilirsiniz. Bunları her tür dilek çalışmanızda (The Secret, ReikiDilek kâğıtları vs.) kullanabilirsiniz. İçinde olduğumuz dönem zaten Spiritüel anlamda dileklerimizin daha hızlı gerçekleştiği bir dönemdir.  Haliyle bunlar bizim süreci daha iyi kontrol etmemizi sağlar. Bir sonraki sayıda, bu püf noktaları kullanarak yapılacak bazı dilek çalışmalarını vereceğim. Tüm dileklerinizin, bütünün hayrına, gerçekleşmesi dileğimle… (İlk yayın tarihi: 1 Aralık 2011)