Bilinçaltı tanımını günümüze uyarlayacak olursak, bir
bilgisayarın ‘harddisk’ine benzetebiliriz.
Gerekli gereksiz tüm bilgiler bu diskte toplanır. Gereksinim
duydukça bu bilgileri kullanırız. Bazen de hiç kullanmadığımız bilgiler de
orada durmaya devam eder. Ve günün birinde, hiç beklemediğimiz bir anda
karşımıza çıkıverirler. Bilgisayar başındayken bu bilgileri yok sayma şansımız
var. Bilinçaltımızdan çıkıp gelen bilgileri; özellikle kötü anıları, bizi
yaralayan olayları silip atma şansımız yok.
“Bilinçaltını kötü bir olaydan, sevilmeyen bir
şeyden, unutulmak istenen bir hatıradan temizleme yöntemi diye bir şey henüz yoktur.” Diyor Şizofren psikolog. Bu durumda
“bilinçaltı temizliği” diye bir şey de yok. Geçmişimizi unutmak gibi bir
şansımız da yok. Harddiskimiz, yani bilinçaltımız her şeyi kaydetmiş.
Çocuklukta veya gençlikte yaşadığımız travmalar bir şekilde önümüze geliyor.
Günümüzde bunu silebilecek bir yöntem henüz gelişmemiştir.
Yaşadığınız kötü anının yerine güzel bir anı
yerleştirerek kurtulamazsınız. Bilgisayar başındayken yok saydığımız bilgileri
maalesef bilinçaltımız için uygulayamıyoruz. En olmadık yerde geçmiş bizi
buluyor ve canımızı acıtıyor. Tam da o durumda “lay lay lom” havalarına girip,
sevdiğimiz bir şarkıyı mırıldanmak bir şeyi değiştirmiyor. Burada iş size
düşüyor. Kendi mucizenizi yaratacaksınız: Geçmişinizle yüzleşeceksiniz.
Geçmişin
kötü izlerinden kurtulmanın tek yolu onunla yüzleşmektir. Canınız ne kadar
yanarsa yansın o kötü anıyla yüzleşmediğiniz sürece, yaşamınız boyunca o anıya
bağımlı olarak yaşayacaksınız. Ve bunu kendi kendinizle yapamıyorsanız uzman
bir terapist (psikolog) yardımı alabilirsiniz. Bu işi eğitimsiz yapanların
ellerine bırakmayın bilinçaltınızı.
Yaratıcılığımız bilincimize bağlı. Mutlu bir birey olmak istiyorsak,
bilinçaltımızın saflığına güvenmemiz gerekiyor.
O harika zeka küpü sizin verilerinizle
güçlenebilir ancak. Bilinçaltınızı bir “databank” olarak kabul edin. Siz ona ne
verirseniz o size aynı şekilde geri dönüş yapacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder