Mahallenin Ablası
boyacı çocuk “teyze boyayalım” dedi
gülümsedim
bakkal “hanım abla” dedi
ah ne sevindim
manavda da bir hoşluk
“şu domateslerden verelim yenge”
eeee, şimdi ne cevap veririm
boşveeeeer…
kasapta nasıl karşıladı ama
“ooo, hoş geldin Aysel abla”
“hoşbulduk Şükrü efendi hoşbulduk
tart şuradan yarım kilo mutluluk”
vallahi bu insanları çok seviyorum
onlara kızamam
yaşım olmadan üç yirminin yarısı
kolay mı
oldum mahallenin ablası…
Seksenli yılların sonuydu bu şiiri yazdığımda.
Gönlüm bir deli poyraza kapılmış, günübirlik yaşamaya
adamıştım kendimi.
Adana’da Muzaffer İzgü’nün “Teneke Mahallesi“ olarak
adlandırdığı Hürriyet mahallesine komşuyduk biz. Havuzlubahçe Mahallesi, 760
Sokak, No. 12’de bulunan çinko çatılı
“Aysel Tuhafiye” genç şair ve yazarların buluşma noktasıydı. Mahalle
tabiriyle edebiyatın dibine vuruyorduk o zamanlar. İki çorap, bir parfüm, üç
toka satışı arasında Türk ve dünya klasikleri masaya yatırılıyordu. Ve kendi
yazdıklarımızı acımasızca eleştiriyorduk. Arada bir gönül koyanlar oluyordu ama
birkaç gün sonra “haklısınız, bu dizeler anlatmak istediğimi tam olarak ifade
etmiyor” veya “öyküdeki bu cümle anlam kaymasına neden olmuş” diyebilecek kadar
açık yürekliydik. Zaman zaman edebiyatla hiç mi hiç ilgisi olmayan komşularım
da dahil olurdu bu tartışmalara. Edebiyat dostlarını “çok bilmiş, üstün
kişiler” olarak görürlerdi. Ve sanki kırk yıllık dost gibi sobet ederlerdi
onlarla.
Şu an durduğum noktadan baktığımda, çooooook gerilerde kalmış
gibi görünse de o günlerin anısı hala sıcaklığını koruyor. Bu süre içinde
yaşamı güzelleştirmeye devam eden dostlarımın yanı sıra yaşama veda eden
dostlarım da oldu. Ölenlerin özlemini yüreğimde saklı tutarak, yaşayan dostlara
(kimisiyle iletişimimiz kopmuş olsa da haberlerini alıyor olmam yeterli)
yaşamıma kattıkları güzel şeyler için teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
Şimdi üç yirmi=altmış
oldu.
Mahallenin ablası olmak şahane deneyimler kazandırmış
yaşamıma. İyi bir yazar, iyi bir şair olup olmadığıma okuyucu karar verir.
Bunun yanı sıra iyi bir anne olup olmadığıma da çocuklarım karar verecektir.
İyi bir eş, iyi bir sevgili olup olmadığımı da bilmiyorum ama iyi bir aşığım.
Hala aşk ile çarpıyor kalbim. Ve sevdiğim her şeye aşk ile bağlanırım. Bu
yüzdendir kırılganlığım ve zaman zaman alınganlığım. Sitem sevgiden doğar
derler ya, dikenlerim sevdiklerimin canını yakıyorsa, emin olun önce benim
yüreğim kanamaya başlar.
Altmış yaş yolun başı gibi görünüyor bana. Önümde kat
edeceğim bir kırk yılım daha var. Ömrünü beni sevmekle geçiren eşimin benden
kurtulma gibi bir şansı yok. Kızlarım “öf anne ya!” demeye devam edebilirler.
Ben yine onları ilk kucağıma aldığım günkü gibi seveceğim. Onları özgür
bireyler olarak hayata hazırlamış olmama rağmen benim hiç büyümeyen bebeklerim
olarak kalacaklar. Bana ihtiyaç duydukları an yanlarında olacağım.
Biliyorum ki altmış yaş, zamana meydan okuyan bedenimin
yansımasıdır. Ruhum bedenimle aynı orantıda hareket etmiyor. Ve ben yaşımın
kadını olarak değil, ruhumun çocuğu olarak devam edeceğim yaşama. Aşkla,
sevgiyle…
Yaşamın bana sunduğu tüm güzelliklere teşekkür ediyorum. İyi
ki doğmuşum.
20.09.2018/Bodrum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder