25 Mayıs 2017 Perşembe

BODRUM/SÖYLEŞİ






DAVETLİSİNİZ!
Bodrum Kitap ve Kahve Günleri
SÖYLEŞİ: SIFIRDAN BAŞLA/MUCİZE SENSİN

Tarih: 27.05.2017
Saat: 16.00

YER: Çarşı mahallesi, Kilise Meydanı,Fora Restaurant/Bodrum


22 Mayıs 2017 Pazartesi

BODRUM KİTAP KAHVE GÜNLERİ





















BODRUM KİTAP KAHVE GÜNLERİ PROGRAM AKIŞI
26 MAYIS 2017 CUMA AÇILIŞ PROGRAMI- HİLMİ URAN MEYDANI
12.15 Folklor Gösterisi
 12.30 Açılış Organizatör Yazarlar Serap Gökalp,
Nuran Yüksel,Ayser Özbulut 
13.00 Teşekkür Belgelerinin sunumu, toplu fotoğraf
çekimi
 26 MAYIS 2017 FORA RESTORAN
SÖYLEŞİ VE ŞİİR DİNLETİLERİ
13.30 SÖYLEŞİ – HAYAT VE MANZARA
Yazar Ayser Özbulut
14.00 ŞİİR DİNLETİSİ- KENTLERİN SENFONİSİ-
Şair Özkan Mert
14.30 SÖYLEŞİ- ÖZGÜR TECIRLI KADINLARI-
Yazar Halis Açacak
15.00 ŞİİR DİNLETİSİ- AŞK KADINI-
Şair –Res. Dilek N.Kaynak
 15.30 SÖYLEŞİ- YAŞAMDA UMUDUN YOLU-
Yazar Nuran Yüksel
16.00 ŞİİR DİNLETİSİ-NASIL BAŞLADIM?-
Şair Feriha Beriş
16.30 SÖYLEŞİ- YARATICI YAZARLIK VE DENEYSEL
DÜŞÜNME-Yazar-Şair Aydın Şimşek
26 MAYIS 2017 ETKİNLİKLER – HİLMİ URAN MEYDANI
14.30 YETİŞKİNLER İÇİN MANDALA ATÖLYESİ
Tuğba Demir
15.00 AKORDEON DİNLETİSİ-İlkin Tokay
15.00 CAM SANATI GÖSTERİSİ - Nasuh Cömert
15.30 RESİM SEVİNCİ- Ressam Cengiz Çeliker
15.30 BAĞLAMA DİNLETİSİ-Ferhat Çetinkaya
18.00 DANS GÖSTERİSİ -
18.30 TULUMLA EZGİLER -Süleyman Gülten
27 MAYIS 2017 FORA RESTORAN
SÖYLEŞİ VE ŞİİR DİNLETİLERİ
13.30 ÇOCUK ÖYKÜ ATÖLYESİ-
KONUŞAN MEKANLAR VE 5 DUYUMUZ-
Yazar Füsun Çetinel
14.30 SÖYLEŞİ-ÇOCUKLUK ÜLKEMİZ BİZİ BEKLİYOR-
Yazar İnci Gürbüzatik
15.00 SÖYLEŞİ- DİL IRMAĞINDA ÖYKÜ TEKNESİ -
Yazar Serap Gökalp
15.30 ŞİİR DİNLETİSİ- ÇİZGİDEN SÖZE
Şair-Ressam Mine Arasan
16.00 SÖYLEŞİ-SIFIRDAN BAŞLA/MUCİZE SENSİN-
Yazar-Şair Aysel Yenidoğanay
16.30 SÖYLEŞİ- BARIŞA DAİR Yazar- Ayhan Ongun
27 MAYIS 2017 HİLMİ URAN MEYDANI ETKİNLİKLERİ
12.30 ÇOCUKLAR İÇİN MANDALA VE DRAMA-
Tuğba Demir- İnci Gürbüzatik
14.30 YETİŞKİNLER İÇİN MANDALA -Tuğba Demir
15.00 CAM SANATI GÖSTERİSİ -Nasuh Cömert
15.00 AKORDEON DİNLETİSİ- İlkin Tokay
15.30 RESİM SEVİNCİ-Res.Cengiz Çeliker
15.30 BAĞLAMA DİNLETİSİ-Ferhat Çetinkaya
18.30 TULUMLA EZGİLER -Süleyman Gülten

11 Mayıs 2017 Perşembe

KAPI / Mini Öykü






Kapı kapalı. Kırmızı çizgiyi aralıyorum. Geçmiş, şimdiki zamanı atlayarak geleceğe taşıyor beni.
“Kızının elini tut” diyor görünmez ses. “Gelecek onun ellerinde.”
Kapı kapalı. Issızlığa dönüşmüş sessizlik. Kızım uyuyor. Yüzünde unutmuş  gülümsemesini.
Radyoyu açıyorum.

“Öyle bir geçer zaman ki.”
Sessizliğin bozulması gerek. Fal tutuyorum şarkılardan.
Öyle ağırım ki kendime/sen benden gittin gideli.”
Hafiflemişim oysa. Dilimin tutukluğu… Yüzümün kasılması…Ellerimin uyuşması… Yüreğimin daralması; kalmadı. Gerilen sinirler de yok.
Aşk tek kişilik işkence midir?
Kapı açılacak. Eşikte sarmaş dolaş.
Sevişmeyle noktalanacak bir kavuşma… Bir sigara içimi… İki nokta üst üste: Boşluk! Uğruna ölümleri göze alarak sevdiğim adamın, sevdiği kadınına dönüşeceğim.
Sigaranın külü düşmek üzere… Rahatlamış bir beden… Uykunun kollarına teslim olmuş bir ses:
“Yokluğumda ne yaptın?”
Hiç! Hiç işte…
Dört gün… Özgürlüğün kanatları varmış. Kızım ve ben… Koskoca kent bize kalmış.
Radyo açık. Fal tutmaya devam ediyorum:
“ Dönme artık istemem
Değilim ben eski ben
Kurumuş bir ağaca
Can gelir mi su versen”*
Kapı kapalı. Anahtarı üzerinde bırakıyorum…
“Sevdan düştü ellerime.”
                                         Aysel Yenidoğanay



*Grup Düşbaz

ÇIFIT ÇARŞISI/ MİNİ ÖYKÜ




 





Yürek kapısına kilit vurmayı bilmezdi. Açıktı sonuna kadar. İnanırdı, kim “seni seviyorum” dese. Bu cümlenin açılımına gereksinim duymazdı. Kocaman bir dünya vardı bu iki sözcükte.
Ah, kimler gelip geçmedi ki bu kapıdan. Her gelen kendi egemenliğini kurdu yürekevinde. Dağıttılar, kırdılar, talan ettiler. Çıfıt çarşısına döndü yürekodaları. Ne var ne yok alıp gittiler.
Aşk, diyordu; aşk bu! Acı çekmeden yaşanılmaz. Ve insan kavuşursa sevdiğine, adı aşk olmaz…
Ya ‘mutlu son’lara ne demeli?
Her aşk kendi masalını yazar.
Onun kahramanları, kendi masallarına sahip çıkamayacak kadar korkaktılar. Masalı başkasına yazdırdılar…
Bilenir çarkın dişlileri… İş, güç, çoluk, çocuk… Sevgilisiz yaşanır da kocasız olur mu hiç?
                                         

                     Aysel Yenidoğanay
   

3 Mayıs 2017 Çarşamba

ÜTOPYA










                                                                  “Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa
                                                                    bütün rüyalar gerçek olabilir.” –Walt Disney-


   “Bir kahkahanın tarifi yapılamaz/sarı bir gül nasıl açar yanaklarda/ve nasıl yanar dudaklarda”, işte öyle yanar şair ve yazarlar. Gün be gün kanasa da yürekleri en güzel kahkahayı onlar atar. Yazmak kimi gün işkenceye dönüşse de  “Acıyı bal eyleyip” gökalkışlar eşliğinde yağarlar ak sayfalar üzerine. Umut denilen o güzel çocuğu inanç ile besleyip, direnç ile büyütürler. Böylece düş yolculuğu başlamış olur...
Edebiyat kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği bir dünya. Olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz gibi algılarız satır aralarından yansıyanları. Bu, okuyan için öyle de yazan için durum ne?
Yazan, yazar ya da şair olmak için çıkmamıştır yola. Dile getiremediği acılarını, sevinçlerini, umutlarını, öfkesini, tepkisini yazarak anlatmaya çalışır. Sırdır yazdıkları, paylaşmaz kimselerle. Kendiyle kavgalı, düzenle uyumsuzdur. Patlama noktasında sesini duyurmanın bir yolunu arar. Alanlarda bağırmaya başlar: “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” Sesi başka söyler içi başka. Yıllarca susmuş oysa. Alanlarda haykırmak kendini saklamaktır; gizlemektir kendini gerçeklerden. Yaşanmamış yılların intikamını almaktır. Sisteme boyun eğişin çığlığıdır özgürlük istemi. Çocuğuna veremediği sevgiyi sebilce harcamaktır. Ve sevgiliyle doya doya sevişememenin küfrü dalgalanır flamalarda. İsyan bayrağını açma zamanıdır: Varolma savaşını yazarak sürdürmek!
Yazar, gücün kendinde olduğunu bilir. Dünyayı değiştirebileceğine inanır. Edebiyat tarihi bu örneklerle dolu. Bedel ödemeye hazırdır artık.
Bedel ödemeye hazır olmak yetmiyordu. Yıllardır biriktirdiklerinin geniş kitlelere ulaşması gerekir. Yerel gazetelerle başlar işe, Anadolu dergileriyle sürdürür. Sınırlar dar gelmeye başlamıştır; ulusal basına göz diker. Yüzüne bile bakmazlar. Kitap çıkartmak ister; ünlü biri olmadığından dosyası okunmadan geri gönderilir yayınevinden. Ekonomik koşullarını zorlayarak ilk kitabının basılmasını sağlar. Dünyada ondan daha mutlusu yoktur. Kitabı milyonlar tarafından okunacak! Oysa baskı adeti bindir ve kitap okuyucusu binde birdir. Bıkmadan, usanmadan ikinci, hatta üçüncü kitabını da aynı yöntemle çıkartır. Günler kum taneleri gibi eklenirken birbirine, kucağında can veren ölü kuşlara dönüşür kitapları... Açlık kapıya dayanmıştır. Knut Hamsun’ın yaşamı belirir gözlerinde. Bir lokma ekmek için verdiği savaşı düşünür. Çerçilik, Ayakkabıcılık, yol işçiliği, katiplik, konferanslar... Henüz bir hiçti Knut Hamsun ve onu tanıyan, merak eden kimse yoktu. Önce karnının doyması gerekiyordu. “Açlık” romanı da Knut Hamsun’ın yaşamını yansıtmıyor muydu? O halde? 
Kalem işçiliği toplumcu sınıf bilincini benimsemiş kişiye ne para kazandırıyordu ne de okuyucu. Yazar bunu kavradığında, düşünü kurduğu aydınlık ülkenin ütopya olduğunu biliyordur artık. Bu bağlamda ya boyun eğecektir kapitalist sisteme ya da sorgulamaya devam edecek: “Kıyımlar acılar kanlar içinde/savrulurken yaşadığımız günler/bu soruyu mutlaka soracaksın/ne kaldı ne kaldı bizden geriye?”*

*Onat Kutlar’ın  “Bir Soru” şiirinden.
                                                      Aysel Yenidoğanay 

2 Mayıs 2017 Salı

“NEREYE GİDERSEN GİT BU ŞEHİR ARKANDAN GELİR” / ÜTOPYA



ÜTOPYA





Bu günlerde “nereye gidersen git bu şehir arkandan gelir”* dizesindeki gerçeklik sarmış beni.
Bir gün ani bir kararla bırakıp geldiğim şehir, biriktirdiğim anılarla çıkıp geldi.
Bir gün batımında, denize karşı, güneşin dağların ardında kayboluşunu izlerken, ardımda bıraktığım ne varsa çıkıp geldi.
Kendi ütopyamı yıkıntılar arasında  bırakmışken, başka birinin ütopyasında buldum kendimi.
TINI ve ÜTOPYA!

Tını sanat merkeziydi, Ütopya cafe. Tını’da zaman akıp giderken akışın yönünü değiştirdim. Ütopya’da zaman hem akıyor hem durmuş. Bile isteye durdurulmuş. Erdal Eren onyedi yaşında.  Öylece duruyor orada. Fidel Castro’nun ölüm saatinde durmuş zaman; Che Guevara’nın dağlarında akmaya devam ediyor. Nazım’la buluşuyor Che, Aziz Nesin gelecek az sonra. Devrim konuşulacak; yangınlar, yakılanlar ve hala yanmaya devam edenler…






Geçmişin hesabı sorulur mu? “ Güzel günler göreceğiz” dediğimiz o günler geldi mi? Kendi ütopyamızı gerçekleştirmeye çalışırken ne yaptık yarınlar için?  “O güzel insanlar” atlarını emanet edecek kimseyi bulamadılar mı?
Sorular bitmiyor. Ben ve benim gibiler; rüzgara kapılan savunmasız bir yaprak gibi savrulurken yaşamın içinde, bir daha yeşeremeyeceğimizi düşünüyorum. Oysa yaprak kendi oluşumunu tamamlamış ve üzerine düşeni yapmıştır. Ya biz; “güzel bir ülke” düşünü gerçekleştirebildik mi?
Bir gün batımında, güneş altın ışıklarını denizin üzerine serperken, Ütopya’nın kaderi Tını’ya benzemesin diye dua ediyorum.
Ütopya’nın işletmecisi sayıları giderek azalan, ömrünü “güzel günler göreceğiz” umuduna adamış biri. Gençlerden çay parası almıyor. Parası çıkışmayana, “lafı bile olmaz” diyor. Ve şimdi tedavisi gittikçe zorlaşan bir hastalıkla mücadele ediyor. Dimdik ayakta, işinin başında.
Bize düşen, Ütopyayı yaşatmak.
Örneğin, tiyatro çalışmalarımızı Ütopya’da yapmıştık. Müzik çalışmalarımızı da orada yapıyorduk; çayımızı, kahvemizi, biramızı veya şarabımızı denize karşı yudumlayarak.  Kendi ütopyanıza ne kadar yakın olduğunuzu görmek için belki siz de uğramak istersiniz.
Yer: Turgutreis Yalı Cami civarı…
                            

*Konstantinos Kavafis

                                                                  Aysel Yenidoğanay