-Bu şiir bir isyan bayrağıdır aslında
Gelincik
tarlasında akan kanın çığlığı-
1993 Sivas katliamının ardından ne çok kullandım ben bu
başlığı. 80 Eylül öncesi ve sonrasını
saymıyorum bile.
Sivas’da yandıktan sonra yürek yangını hiç bitmedi. Her gün,
her gün parça parça öldük. Kahkaha atamadan bir gülücüğün içinde öldük. Filizkıran
fırtınasına tutulduk; bahar yüzlü canlarımızın
gözlerinde öldük. Analar taş yerine kor
basıyor yüreklerine. Küller hep sıcak kalıyor, sönmüyor ateş.
Ben, çağına tanıklık etmiş yazar; çağa uyum sağlayamıyorum. İçinde
bulunduğum teknoloji çağının getirilerinden ve yaşattıklarından mutlu değilim. Teknoloji
ilerlemenin ve de gelişmenin göstergesi ise, insanlık olarak biz bu sürecin
neresindeyiz?
Ben çağıma tanıklık etmekten yoruldum. Gelecek nesillere aynamdan
yansıyacak iyi, güzel görüntüler yok. Hiçbir ilerleme kaydedemiyorum. Ülkemde ve
dünyada olagelen olaylar, egemen
güçlerin erk savaşları, beni ve benim gibileri -gün be gün- yaşıyor olmamızdan utanır hale getirdi. Uyuyup
uyanmak, yemek yemek, işe gitmek işkenceye dönüştü. Gülmekten utanır mı insan? Ağlayan analar
yurdunda gülüşümüz safran.
80 Eylül öncesi yaşadıklarımızın, ödediğimiz bedellerin bir
amacı, anlamı vardı. Şimdi hangi amaca hizmet ettiğini bilmeyen, kendi
düşüncesi olmayan, sürü psikolojisine uyum sağlayan bir kitlenin arasında yok
olmak üzereyiz. Uğruna ölümleri göze aldığımız vatanımız yangın yeri. Bölünüyoruz
gün be gün. Bizi bize düşman ettiler. Etnik kimliğimizden vurdular bizi. Düşüncelerimizden
vurdular. İnançlarımızdan, düşüncelerimizden vurdular. Güven duygusundan ve en
önemlisi kardeş sevgisinden vurdular.
Acı çekiyorum. Yüreğimin gözleri ağrıyor. İç nehirlerim
taştı. Öfkem denizlerde patlıyor. Sus olmuşum. Sustukça acıyor içim. Bu ben
değilim. Bu biz değiliz. “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” diyen bir
nesildik biz. Daha ne kadar sürecek bu suskunluk?
Yanılıyorumdur belki. Belki gerçek değildir bu yaşananlar. Bir
simülasyonun içindeyimdir. Yaşadığım/yaşadığımız sanal gerçekliktir belki de. Görüntü ve
gerçeğin karabasan döngüsü. Uyanacağım. Çocukluk düşlerimin mutlu dünyasında
bulacağım kendimi. Nedensiz gülen insanlar. Sokakta güvenle oynayan çocuklar. Kadınlar
kapı önlerinde sohbette. Ilık bir rüzgar
esiyor hafiften. Akşam sefalarının kokuları karışıyor yasemin ve hanımeline. Havada yağmur
bulutları dolaşıyor. Toprak bereketli. Toprak tohumu döller suya kavuşunca. Can
bulur doğa. Can bulur doğa. Can bulur do…
Döllenen tohumun kökünü kurutuyoruz. Yağmura inat
kurutuyoruz. Doğa canlarımızı koynuna alıyor. Toprağa karışıyor
canlarımız. Üzerimize ölü toprağı
serpilmiş; sus olmuşuz.
İçim acıyor. Yüreğimin gözleri kanıyor. Canevim çığlık
çığlığa haykırıyor: sus olmuşum.
Dünyanın utanç tablosu karşısında çağıma tanıklık etmekten
utanç duyuyorum.
Aysel Yenidoğanay/14/12/2016/Bodrum
yüreğine sağlık hemşerim
YanıtlaSil