16 Şubat 2019 Cumartesi

7 Şubat 2019 Perşembe

SUYA DÜŞEN HAYALLER ÇEKMESİN!











            Hayalleriniz özgürlük alanlarınızdır. Kurduğunuz her hayal ne kadar büyük olursa olsun, onun gerçeğiniz olabilmesi için ilk adımı atmanız gerekiyor. İlk adımı atarken, tüm dünya size karşı olsa da önce kendinize inanın. Bu inanç önünüze çıkan engelleri aşmanızı sağlayacaktır.

           Hayallerinizin suya düşmesine izin vermeyin!

         SUYA DÜŞEN HAYALLER ÇEKER Mİ? Kitabı, hayalinizi hedefe dönüştürebilmeniz açısından yol haritası niteliğinde. 
          Yola çıkmadan önce mutlaka bu kitabı okumanız gerekiyor!

        
   Artık hayallere koşmak değil, hayallerin içine düşmek gerek.











MUCİZELERE İNANMAK


                                  

“İnsanlar dağların zirvelerini, denizlerin dalgalarını, büyük ırmakları ve engin okyanusu görmek için seyahat ederler fakat  bunun yanı sıra en büyük mucize olan kendi varlıklarını görmeden bu dünyadan göçerler.”
-St. Augustin-
“Mucize” sözcüğü, akıl yoluyla ve bilimsel yasalarla açıklanamayan, Tanrısal bir güç tarafından yaratıldığına inanılan doğaüstü bir olay olarak tanımlanır sözlüklerde.
Olağanüstü, acayip, tuhaf, şaşırtıcı bir şekilde karşımıza çıkan mucizeler, yaşamın bize sunduğu armağanlardır aslında.
Mucize, gerçek dünya ile düş dünyası arasına kurulan bir köprüdür. Yorgun telaşlarda geçen günlerimizde yaşamın anlamını sorgulamamızı sağlar. 
Her gün, gözümüzün önünde binlerce mucize gerçekleşiyor ve biz bunlardan kaçını görebiliyoruz acaba? Bilerek ya da bilmeyerek kendi yarattığımız mucizelerin farkına varıyor muyuz?
Yaşam gördüğümüz ve göremediğimiz mucizeler barındırıyor. Bazen mucizeler bizi bulur bazen de biz çekeriz mucizeleri kendimize ve çoğu zaman farkına varmasak da mucizeleri kendimiz yaratırız.
Evet, mucize sizsiniz çünkü Tanrı’nın yaratıcı ruhunu taşıyorsunuz içinizde. Siz, yaratıcının size verdiği armağanlarla her gün yeni mucizeler yaratıyorsunuz. Aklınızla, yürek gözünüzle, ellerinizle hayata şekil veriyorsunuz. Ekiyorsunuz, biçiyorsunuz,  hayatı sanatla yorumluyorsunuz, âşık oluyorsunuz, evleniyorsunuz ve çoğalıyorsunuz. Bundan daha büyük bir mucize olabilir mi?
Büyük felaketlerin ardından, yıkıntılar arasından günler sonra kurtarılan bir bebeğin yaşaması elbette büyük bir mucizedir ama benim asıl söz etmek istediğim “gerçek dünya ile düş dünyası arasında” gerçekleşen mucizelerdir: HAYALLER.

Hayallerimiz bizim gerçek mucizelerimizdir. Baharda yeniden çiçekleneceğini hayal eden ağaçlar gibi kurun hayallerinizi. İçselleştirin ve sonra inşa etmeye başlayın. Hayaliniz gerçekleştiğinde kendi mucizenizi yaratmış olursunuz.

Samed Behrengi’nin ‘’Küçük Kara Balık’’ hikâyesini bilmeyen var mı? Yaşadığı yerden sıkılan ve büyük denizlere açılmak isteyen bir balığın hikâyesi. Yol aldığı sularda başına türlü felaketler gelir ama hayalinden asla vazgeçmez.

Richard Bach’ın Martı’sı Jonathan Livingston’u mutlaka okumuşsunuzdur. Kendisini arkadaşlarından farklı gören, yaşamın yalnızca yeme ve içmeden ibaret olmadığını, uçmak daha yükseklere uçmak olduğunu düşünen bir martı.
Martı Jonathan, yüksek, hedefler seçmiştir kendine. Bu hedefi gerçekleştirmek için, yorgunluktan bitkin düşene kadar kanat çırpmıştır.
Martı, bize, herkesin bir hedefinin olması gerektiğini ve her seferinde bir öncekinden daha iyi hedefler seçmemizi, umutsuzluğa kapılmamayı ve hayallerin bir uçumluk kanada bağlı olduğunu anlatır.

Bu iki hikâyenin de sonu azmin zaferiyle noktalanır. Hem balık hem de martı hayallerinin peşine takılıp imkânsızı başardılar.

Günümüzde de bu böyle değil mi? Kendini diğerlerinden farklı gören, yaptığı ile yapmak istediği şeyin arasında sıkışıp kalan, hayallerine gem vuran o kadar çok insan var ki.
            Doğaüstü mucizelerin yanına, ruhunuzda fırtınaya dönüşen mucizeleri koymak istemez misiniz?
“Evet” diyorsanız, hayallerinize sıkıca sarılmanızı ve onlardan vazgeçmemenizi öneriyorum. Önünüze çıkabilecek tüm engelleri aşıp aşmamak size kalmış. Kanatlarınız ve yüzgeçleriniz sizin ruhunuza bağlı. Açık denizlerde yol almak veya sonsuz maviliklerde uçmak için harekete geçmek için ruhunuzu özgürleştirin. Mucizelerin var olduğuna inanıyorsanız kendi mucizenizi de yaratabileceğinize inanmalısınız.







6 Şubat 2019 Çarşamba

HEDEF ODAKLI MOTİVASYON



      Hayallere koşmak için değil, varmak için yola çık!



       Tatil bitti.  
      Turgutreis Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi'nde sürdürdüğümüz 

      "Hedef Odaklı Motivasyon" atölyesi kaldığı yerden değil, yeni katılımcılar,
       yeni hayaller ve yeni hedeflerle başladı.
       


     










2 Şubat 2019 Cumartesi

ÖFKE PATLAMASI






Yapı olarak tez canlı bir insanım. Yapmak istediğim bir işe karar verdiğimde hemen harekete geçerim.
Karar aşamasında olumsuz düşüncelerin tamamını ayıklamış olurum. Hiçbir engel olmadığına inandığımda da yola çıkarım.
Sürenin uzunluğu önemli değildir benim için. Önemli olan yapacağım işin kalitesi ve o işi birlikte yapacağım arkadaşların aynı heyecanı duyup duymamaları.
Başlarda şahane ilerleme kaydederiz. Sonra arkadaşlar bir bir kopmaya başlar. Bunu tek başıma yapmam olanaksız. Mutlaka o arkadaşların da olması gerekiyor.
İki güne bir ararım arkadaşları, “tamam” onayından sonra kapatırım telefonu. Sabırla gelmelerini beklerim. Ağaç gibi dikildiğime mi üzüleyim, arayıp haber vermediklerine mi? Dayanamam, yine ben ararım. Bu kez hiçbirine ulaşamam. İnatla sürdürürüm aramayı. Tesadüf eseri ulaştığım kişi “yarın şu saatte oradayım” diyor ama gelmiyor. Günler günleri kovalıyor, ne gelen var ne arayan. Herhangi bir açıklama da yok. “Tamam ya,  o iş kolay, hallederiz!” cümlesi su serpmiyor yüreğime. Bir süre sonra da “aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor” repliğiyle başbaşa kalırım.
Düşünün bir, öfke dolusunuz. İçinizden neler neler geçiyor. Ezkaza telefonu açsalar öfke patlaması yaşayacaksınız. Mesaj atsanız, arkadaşlığınız hepten bitecek. Peki, ne yapmalıyım?
İşte bu çok önemli bir soru. Bunu düşünebildiğime göre öfke kontrolü yapabilirim demektir.
Haftalarca süren bekleyişin ardından böyle bir öfke patlaması yaşadım. Kendi içimdeki gelgitlerin ardından “ne yapabilirim?” diye sordum kendime.
Uykusuz geçen bir gecenin sabahında kuşlarla birlikte yola koyuldum. Sahil boyunca yürümeye başladım. Rüzgar vardı ve deniz şahlanarak vuruyordu kıyıya. Martılar balıkçı teknelerinin peşisıra dolanıyordu. Güneşin ilk ışınları altın hareler oluşturuyordu deniz üzerinde. Pırıl pırıl, masmavi bir gökyüzü gülümsüyordu bana.
Şanslıydım aslında ve ben o an bunun farkında değildim. Böylesine güzel bir sahil kasabasında yaşıyor olmam bile ayrıcalıktı ama benim içimde dinmeyen bir öfke ve sonu gelmeyen sorular vardı.
Bankın üzerine oturmuş boş gözlerle bakıyorum çevreye. Sabah yürüyüşünü yapanlar geçiyor önümden. Kimi koşarak gidiyor, kimi müzik dinleyerek. Kimi de ekmek almış, ucunu kopara kopara yürüyor. Günaydın diyenler, gülümseyerek selam verenler oluyor. İstemsizce karşılık veriyorum onlara. Ve sonra daldığım rüyadan uyandırıyor biri beni: “Günaydın teyze!” Selamı verenin ardından bakıyorum, o da bir an için dönüp bakıyor. Yaşı yaşıma denk bir adam. Belki de yaşça benden de büyük, bilemiyorum. Zaman durmuştu sanki. Belki de bir daha görsem anımsamayacağım adamın gözüne  “yaşça büyük” görünmüştüm ve “teyze” diyerek selamlamıştı beni. O ana kadar içimde tuttuğum bütün öfke patlaması gözlerime hücum etti ve ağlamaya başladım. Banktan kalktım ve denizin kıyısına oturdum. Gözyaşlarımı tutamıyordum artık.
Bana “teyze” denilmesine mi kızmıştım? Hayır. Ben buna alışkınım. Yirmili yaşlarımda bile mahalledeki gençler bana teyze derlerdi. Hata bunun şiirini bile yazmıştım. O halde neydi beni böylesine derinden etkileyen? Aslında nedenini biliyordum ve gözyaşlarımın dinmesini bekliyordum. O adam yaşlanmış ruhumun yüze yansıyan görüntüsüne selam vermişti. Evet, olay bu kadar netti. Yapacağım işe ve arkadaşların -bana olumsuz gelen- davranışlarına o kadar odaklanmıştım ki ruhumun ışıltısının söndüğünün farkına varamamış, yüreğimdeki çocuğu küstürmüştüm. Herkesten aynı performansı gerçekleştirmesini beklemiş, aynı heyecanı yaşamalarını istemiştim. Herkesin ayrı bir dünyası ve bakış açısı olduğunu yok saymıştım. Bununla da yetinmeyip kendi coşkumun öfkeye yenik düşmesine olanak sağlamıştım. Sonuçta onların duygu ve düşüncelerine göre değil, kendi duygu ve düşüncelerime göre hareket etmiştim. Kendi bakış açımı değiştirmediğim sürece, birlikte iş yapacağım arkadaşlarla asla uyum içinde olamayacaktım. Bunu biliyordum artık. Güne “teyze” selamıyla başlamak iyi geldi.
Rüzgar hızını kesmiş ve deniz durulmuştu. Benim içimdeki fırtına da dinmişti. Eve geldiğimde öfkeden eser yoktu. Sakin bir şekilde telefonu elime aldım ve proje içinde yer alan arkadaşlardan birini aradım. Yanıt geldiğinde derin bir “oh” çektim içimden. Kısa bir sohbetin ardından -konuyu ben açmadan- söze girdi: “Bazı arkadaşların sağlık sorunları vardı. Bu nedenle bir türlü bir araya gelemedik. Hafta sonu toplanıp projeyi hayata geçirme aşamalarını tamamlayalım. Senin için de uygun mu?”
Ruhum kanatlanmış bir kuş, sevinçten havalanmak istiyor…



           

MOTİVASYON ATÖLYESİ




                                      KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ;


                                       5 ŞUBAT'TA YENİDEN BULUŞUYORUZ
                       



...

ANTAKYA SÖYLEŞİSİ'NDEN KALANLAR


              
                                TYS ANTAKYA TEMSİLCİLİĞİ

                           HAYALLERİMİZİN NERESİNDEYİZ?
                                
                                SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜ

TYS Hatay Temsilciliği'nde dostlarla buluştuk.
Yürek coşkusuyla başladı söyleşi. Kendi mucizelerimizi ve hayallerimizi konuştuk. Araya şiirin gücü girdi gürül gürül, türküler dile geldi iki imza arası ve Arus (Arus gelin demek) Fikrimin ince gülü ile yaktı bizi...
Bu etkinliğe ev sahipliği yapan TYS Hatay İl Temsilcisi değerli dost Mehmet Karasu'ya, sunumu gerçekleştiren Şükran Koçak'a, sunum öncesi ve sonrası bana eşlik eden Güler Kalem'e, Hatay'ın Nuri Sesigüzel'i Şekip Güzelmansur'a ve katılan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

























ADANA RADYO BAŞKENT



25 OCAK CUMA 2019

ADANA RADYO BAŞKENT'TE EMRAH YAVUZ'LA YAŞAMA DAİR HER ŞEYİ KONUŞTUK

http://www.kanalb.com.tr/adana/










GÜN TV'DEN SAKIP TEKER VE SUNA ÖZARSLAN'ASONSUZ TEŞEKKÜRLERİMLE..












12.ÇUKUROVA KİTAP FUARI'NDAN KALANLAR


                                      ADANA: VAZGEÇİLMEZİM!
                                      SELAM OLSUN DOSTLARA...