19 Nisan 2019 Cuma
MUCİZE SİZSİNİZ
TEŞEKKÜRLER ALİ TARAKÇI...
https://www.gazetedamga.com.tr/images/dosyalarim/18_04_19pdfpdf__4bc42.pdf
16 Şubat 2019 Cumartesi
7 Şubat 2019 Perşembe
SUYA DÜŞEN HAYALLER ÇEKMESİN!
Hayalleriniz özgürlük alanlarınızdır. Kurduğunuz her hayal ne kadar büyük olursa olsun, onun gerçeğiniz olabilmesi için ilk adımı atmanız gerekiyor. İlk adımı atarken, tüm dünya size karşı olsa da önce kendinize inanın. Bu inanç önünüze çıkan engelleri aşmanızı sağlayacaktır.
Hayallerinizin suya düşmesine izin vermeyin!
SUYA DÜŞEN HAYALLER ÇEKER Mİ? Kitabı, hayalinizi hedefe dönüştürebilmeniz açısından yol haritası niteliğinde.
Yola çıkmadan önce mutlaka bu kitabı okumanız gerekiyor!
Artık hayallere koşmak değil, hayallerin içine düşmek gerek.
MUCİZELERE İNANMAK
“İnsanlar dağların
zirvelerini, denizlerin dalgalarını, büyük ırmakları ve engin okyanusu görmek
için seyahat ederler fakat bunun yanı
sıra en büyük mucize olan kendi varlıklarını görmeden bu dünyadan göçerler.”
-St. Augustin-
“Mucize” sözcüğü, akıl yoluyla
ve bilimsel yasalarla açıklanamayan, Tanrısal bir güç tarafından yaratıldığına
inanılan doğaüstü bir olay olarak tanımlanır sözlüklerde.
Olağanüstü, acayip, tuhaf,
şaşırtıcı bir şekilde karşımıza çıkan mucizeler, yaşamın bize sunduğu
armağanlardır aslında.
Mucize, gerçek dünya ile düş
dünyası arasına kurulan bir köprüdür. Yorgun telaşlarda geçen günlerimizde
yaşamın anlamını sorgulamamızı sağlar.
Her gün, gözümüzün önünde
binlerce mucize gerçekleşiyor ve biz bunlardan kaçını görebiliyoruz acaba?
Bilerek ya da bilmeyerek kendi yarattığımız mucizelerin farkına varıyor muyuz?
Yaşam gördüğümüz ve
göremediğimiz mucizeler barındırıyor. Bazen mucizeler bizi bulur bazen de biz
çekeriz mucizeleri kendimize ve çoğu zaman farkına varmasak da mucizeleri
kendimiz yaratırız.
Evet, mucize sizsiniz çünkü Tanrı’nın
yaratıcı ruhunu taşıyorsunuz içinizde. Siz, yaratıcının size verdiği
armağanlarla her gün yeni mucizeler yaratıyorsunuz. Aklınızla, yürek gözünüzle,
ellerinizle hayata şekil veriyorsunuz. Ekiyorsunuz, biçiyorsunuz, hayatı sanatla yorumluyorsunuz, âşık
oluyorsunuz, evleniyorsunuz ve çoğalıyorsunuz. Bundan daha büyük bir mucize
olabilir mi?
Büyük felaketlerin ardından,
yıkıntılar arasından günler sonra kurtarılan bir bebeğin yaşaması elbette büyük
bir mucizedir ama benim asıl söz etmek istediğim “gerçek dünya ile düş dünyası arasında”
gerçekleşen mucizelerdir: HAYALLER.
Hayallerimiz bizim gerçek mucizelerimizdir. Baharda yeniden
çiçekleneceğini hayal eden ağaçlar gibi kurun hayallerinizi. İçselleştirin ve
sonra inşa etmeye başlayın. Hayaliniz gerçekleştiğinde kendi mucizenizi
yaratmış olursunuz.
Samed Behrengi’nin ‘’Küçük
Kara Balık’’ hikâyesini bilmeyen var mı? Yaşadığı yerden sıkılan ve büyük
denizlere açılmak isteyen bir balığın hikâyesi. Yol aldığı sularda başına türlü
felaketler gelir ama hayalinden asla vazgeçmez.
Richard
Bach’ın Martı’sı Jonathan Livingston’u mutlaka okumuşsunuzdur. Kendisini
arkadaşlarından farklı gören, yaşamın yalnızca yeme ve içmeden ibaret
olmadığını, uçmak daha yükseklere uçmak olduğunu düşünen bir martı.
Martı Jonathan,
yüksek, hedefler seçmiştir kendine. Bu hedefi gerçekleştirmek için,
yorgunluktan bitkin düşene kadar kanat çırpmıştır.
Martı,
bize, herkesin bir hedefinin olması gerektiğini ve her seferinde bir öncekinden
daha iyi hedefler seçmemizi, umutsuzluğa kapılmamayı ve hayallerin bir uçumluk
kanada bağlı olduğunu anlatır.
Bu iki hikâyenin
de sonu azmin zaferiyle noktalanır. Hem
balık hem de martı hayallerinin peşine takılıp imkânsızı başardılar.
Günümüzde
de bu böyle değil mi? Kendini diğerlerinden farklı gören, yaptığı ile yapmak
istediği şeyin arasında sıkışıp kalan, hayallerine gem vuran o kadar çok insan
var ki.
Doğaüstü
mucizelerin yanına, ruhunuzda fırtınaya dönüşen mucizeleri koymak istemez
misiniz?
“Evet”
diyorsanız, hayallerinize sıkıca sarılmanızı ve onlardan vazgeçmemenizi
öneriyorum. Önünüze çıkabilecek tüm engelleri aşıp aşmamak size kalmış.
Kanatlarınız ve yüzgeçleriniz sizin ruhunuza bağlı. Açık denizlerde yol almak
veya sonsuz maviliklerde uçmak için harekete geçmek için ruhunuzu
özgürleştirin. Mucizelerin var olduğuna inanıyorsanız kendi mucizenizi de
yaratabileceğinize inanmalısınız.
6 Şubat 2019 Çarşamba
HEDEF ODAKLI MOTİVASYON
Hayallere koşmak için değil, varmak için yola çık!
Tatil bitti.
Turgutreis Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi'nde sürdürdüğümüz
"Hedef Odaklı Motivasyon" atölyesi kaldığı yerden değil, yeni katılımcılar,
yeni hayaller ve yeni hedeflerle başladı.
2 Şubat 2019 Cumartesi
ÖFKE PATLAMASI
Yapı olarak tez canlı bir insanım. Yapmak istediğim bir işe
karar verdiğimde hemen harekete geçerim.
Karar aşamasında olumsuz düşüncelerin
tamamını ayıklamış olurum. Hiçbir engel olmadığına inandığımda da yola çıkarım.
Sürenin uzunluğu önemli değildir
benim için. Önemli olan yapacağım işin kalitesi ve o işi birlikte yapacağım
arkadaşların aynı heyecanı duyup duymamaları.
Başlarda şahane ilerleme kaydederiz.
Sonra arkadaşlar bir bir kopmaya başlar. Bunu tek başıma yapmam olanaksız.
Mutlaka o arkadaşların da olması gerekiyor.
İki güne bir ararım arkadaşları,
“tamam” onayından sonra kapatırım telefonu. Sabırla gelmelerini beklerim. Ağaç
gibi dikildiğime mi üzüleyim, arayıp haber vermediklerine mi? Dayanamam, yine
ben ararım. Bu kez hiçbirine ulaşamam. İnatla sürdürürüm aramayı. Tesadüf eseri
ulaştığım kişi “yarın şu saatte oradayım” diyor ama gelmiyor. Günler günleri
kovalıyor, ne gelen var ne arayan. Herhangi bir açıklama da yok. “Tamam
ya, o iş kolay, hallederiz!” cümlesi su
serpmiyor yüreğime. Bir süre sonra da “aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor”
repliğiyle başbaşa kalırım.
Düşünün bir, öfke dolusunuz.
İçinizden neler neler geçiyor. Ezkaza telefonu açsalar öfke patlaması
yaşayacaksınız. Mesaj atsanız, arkadaşlığınız hepten bitecek. Peki, ne
yapmalıyım?
İşte bu çok önemli bir soru. Bunu
düşünebildiğime göre öfke kontrolü yapabilirim demektir.
Haftalarca süren bekleyişin ardından
böyle bir öfke patlaması yaşadım. Kendi içimdeki gelgitlerin ardından “ne
yapabilirim?” diye sordum kendime.
Uykusuz geçen bir gecenin sabahında
kuşlarla birlikte yola koyuldum. Sahil boyunca yürümeye başladım. Rüzgar vardı
ve deniz şahlanarak vuruyordu kıyıya. Martılar balıkçı teknelerinin peşisıra
dolanıyordu. Güneşin ilk ışınları altın hareler oluşturuyordu deniz üzerinde.
Pırıl pırıl, masmavi bir gökyüzü gülümsüyordu bana.
Şanslıydım aslında ve ben o an bunun
farkında değildim. Böylesine güzel bir sahil kasabasında yaşıyor olmam bile
ayrıcalıktı ama benim içimde dinmeyen bir öfke ve sonu gelmeyen sorular vardı.
Bankın üzerine oturmuş boş gözlerle
bakıyorum çevreye. Sabah yürüyüşünü yapanlar geçiyor önümden. Kimi koşarak
gidiyor, kimi müzik dinleyerek. Kimi de ekmek almış, ucunu kopara kopara
yürüyor. Günaydın diyenler, gülümseyerek selam verenler oluyor. İstemsizce
karşılık veriyorum onlara. Ve sonra daldığım rüyadan uyandırıyor biri beni:
“Günaydın teyze!” Selamı verenin ardından bakıyorum, o da bir an için dönüp
bakıyor. Yaşı yaşıma denk bir adam. Belki de yaşça benden de büyük,
bilemiyorum. Zaman durmuştu sanki. Belki de bir daha görsem anımsamayacağım
adamın gözüne “yaşça büyük” görünmüştüm ve
“teyze” diyerek selamlamıştı beni. O ana kadar içimde tuttuğum bütün öfke
patlaması gözlerime hücum etti ve ağlamaya başladım. Banktan kalktım ve denizin
kıyısına oturdum. Gözyaşlarımı tutamıyordum artık.
Bana “teyze” denilmesine mi
kızmıştım? Hayır. Ben buna alışkınım. Yirmili yaşlarımda bile mahalledeki
gençler bana teyze derlerdi. Hata bunun şiirini bile yazmıştım. O halde neydi
beni böylesine derinden etkileyen? Aslında nedenini biliyordum ve gözyaşlarımın
dinmesini bekliyordum. O adam yaşlanmış ruhumun yüze yansıyan görüntüsüne selam
vermişti. Evet, olay bu kadar netti. Yapacağım işe ve arkadaşların -bana olumsuz
gelen- davranışlarına o kadar odaklanmıştım ki ruhumun ışıltısının söndüğünün
farkına varamamış, yüreğimdeki çocuğu küstürmüştüm. Herkesten aynı performansı
gerçekleştirmesini beklemiş, aynı heyecanı yaşamalarını istemiştim. Herkesin
ayrı bir dünyası ve bakış açısı olduğunu yok saymıştım. Bununla da yetinmeyip
kendi coşkumun öfkeye yenik düşmesine olanak sağlamıştım. Sonuçta onların duygu
ve düşüncelerine göre değil, kendi duygu ve düşüncelerime göre hareket
etmiştim. Kendi bakış açımı değiştirmediğim sürece, birlikte iş yapacağım
arkadaşlarla asla uyum içinde olamayacaktım. Bunu biliyordum artık. Güne
“teyze” selamıyla başlamak iyi geldi.
Rüzgar hızını kesmiş ve deniz
durulmuştu. Benim içimdeki fırtına da dinmişti. Eve geldiğimde öfkeden eser
yoktu. Sakin bir şekilde telefonu elime aldım ve proje içinde yer alan
arkadaşlardan birini aradım. Yanıt geldiğinde derin bir “oh” çektim içimden. Kısa
bir sohbetin ardından -konuyu ben açmadan- söze girdi: “Bazı arkadaşların
sağlık sorunları vardı. Bu nedenle bir türlü bir araya gelemedik. Hafta sonu
toplanıp projeyi hayata geçirme aşamalarını tamamlayalım. Senin için de uygun
mu?”
Ruhum kanatlanmış bir kuş, sevinçten
havalanmak istiyor…
ANTAKYA SÖYLEŞİSİ'NDEN KALANLAR
TYS ANTAKYA TEMSİLCİLİĞİ
HAYALLERİMİZİN NERESİNDEYİZ?
SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜ
TYS Hatay Temsilciliği'nde dostlarla buluştuk.
Yürek coşkusuyla başladı söyleşi. Kendi mucizelerimizi ve hayallerimizi konuştuk. Araya şiirin gücü girdi gürül gürül, türküler dile geldi iki imza arası ve Arus (Arus gelin demek) Fikrimin ince gülü ile yaktı bizi...
Bu etkinliğe ev sahipliği yapan TYS Hatay İl Temsilcisi değerli dost Mehmet Karasu'ya, sunumu gerçekleştiren Şükran Koçak'a, sunum öncesi ve sonrası bana eşlik eden Güler Kalem'e, Hatay'ın Nuri Sesigüzel'i Şekip Güzelmansur'a ve katılan herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
ADANA RADYO BAŞKENT
25 OCAK CUMA 2019
ADANA RADYO BAŞKENT'TE EMRAH YAVUZ'LA YAŞAMA DAİR HER ŞEYİ KONUŞTUK
http://www.kanalb.com.tr/adana/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)