29 Aralık 2017 Cuma

BODRUM KENT KONSEYİ





28 ARALIK 2017 PERŞEMBE GÜNÜ YAPILAN 
BODRUM KENT KONSEYİ KÜLTÜR SANAT MECLİSİ 
OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANTISINDAN KARELER.





ww.bodrumaktif.com/sehir-tiyatrosu-karari-onemli-bir-basariydi/







21 Aralık 2017 Perşembe

AŞK NEDİR?








YAZI DÜKKANI

    YAZI DÜKKANI GÜNLÜK'TEN
                     "AŞK NEDİR"

            Bu başlık, hedefi saptırılmış bir söyleşinin ana konusuna dönüşmüş halidir.
            Yaklaşık on beş yıl önce 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü” çerçevesinde “KADIN, AŞK VE ŞİDDET” konusunu işleyecektik.
“Kadınların Tarihsel Süreçte Psikolojik Yapısı”, “Kadına Yönelik Fiziksel ve Psikolojik Şiddet”,  “Cinsel Taciz”, “Töre Cinayetleri ve İntiharlar”, “Aşkın İçindeki Şiddet” “Burjuva Aşk”, “Feodal Aşk”  konu başlıklarımızdı.
            Konuşmacı arkadaşlarla yerimizi aldık. İlk konuşmacı da bendim.
            Yaklaşık yüzeli kişinin katıldığı söyleşinin en ilgi çeken bölümü tabi ki ‘aşk’tı.
            Erkeklerin azınlıkta olduğu bir topluluğun önünde ‘kadın hakları savunuculuğu’ yapıyorduk.
            Bugüne kadar ezilen, sömürülen, baskı gören, şiddete ve cinsel tacize maruz kalan, “sofradaki yeri öküzümüzden sonra gelen” mal olarak görülen kadınların sesiydik. Edilgen kadın portresine son! Yaşasın devingen kadın…
            Konu başlıklarından da anlaşılacağı gibi uzun uzun konuştuk. Arada sorular geliyor, yanıtlıyorduk. Azınlıkta kalan erkek dinleyiciler zaman zaman savunma mekanizması oluşturuyorlardı ama kanıtlanmış şiddet portrelerini çizdiğimizde geri adım atıyorlardı. Burjuva Aşk ve Feodal Aşk söylemi gündeme gelene kadar sürdü bu. Sonra olanlar oldu; şiddet konusu seyrini değiştirip “aşk”a bıraktı kendini…
            Genç dinleyicilerden “Sosyalist aşka ne oldu? Öyle bir kavram yok mu?”, “Aşkın coğrafyası olur mu?” türünden sorular gelmeye başladı. Konuşmacılar ve dinleyiciler olarak karşılıklı söz düellosuna girmiştik. İpin ucu kaçmıştı. Aşka giriş yapmadan aşkın içindeki şiddeti anlatmaya kalkışmıştık. Öyle ya, bizdeki aşk tanımı “ya benimsin ya toprağın” tümcesiyle özdeşleşmiştir. Havayı yumuşatmak gerek. Nazım Hikmet’in dizeleriyle yanıt verelim:
            “Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/bütün iş Tahir’le zühre olabilmekte/yani yürekte//mesela bir barikatta dövüşerek/mesela kuzey kutbunu keşfe giderken/mesela denerken damarlarında bir serumu/ölmek ayıp 0lr mu//Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil/seversin dünyayı doludizgin/ama o bunun farkında değildir/ayrılmak istemezsin dünyadan/ama o senden ayrılacak/yani sen elmayı seviyorsun diye/elmanın da seni sevmesi şart mı/yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık/yahut hiç sevmeseydi/Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden/Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da/hatta sevda yüzenden ölmek de ayıp değil…”
            Şiirin ardından “Aşkın coğrafyası olmaz arkadaşlar” deyip söze başladım.
            Aşkın dili, dini, ırkı olmaz.
            Aşkın mantığı ve dengesi de yoktur.
            Aşkın elle tutulur, gözle görülür bir kuralı da yoktur.
            Peki, nedir aşk?
            Bir güz ikindisinde/güneşin kızıl ışıltıları altında/bir kapı aralığında sevişmek midir? Ya da direniş türküleri doldururken alanları/kavganın orta yerinde bulunan bir şey midir? Batanla doğan arasında bir ses midir? Çinko çatılarda türkülenen yağmur mudur? Ya da anarşist duyguların yüreğe terör estirmesi midir?
            Aşkın tanımı kişiye göre değişir.
            Yürek kafesinde çırpınan kuşun özgürlüğe uçma isteğidir aşk. Kış ortasında çiçeklenmesidir erik dallarının. Yağmur altında başıboş dolaşmaktır sokaklarda. Gözlerin susması ellerin konuşmasıdır. Ve ayrı ayrı atan iki yüreğin ırmaklarının karışmasıdır.
            Aşk iki kişilik bencilliktir. Araya yabancıları sokmaz. Aşkın gözü öylesine kör ki efendisine itaat eden köle konumuna düşürür sizi. Yemek yiyemez, uyuyamaz, oturamaz, konuşamaz olursunuz. Bulutlar ayağınızın altındadır. “Yeryüzü aşkın yüzü” olmuştur artık.
            Bu benim kişisel aşk tanımım. Seksenler ve doksanların sonuna kadar böylesi duygularla yaşadı aşkını birçok kişi.
Düşünüyorum da ikibinli yılların başında böyle bir söyleşi gerçekleştirebiliyor ve aşkı salya-sümük yaşayabiliyorduk.  “Sosyalist” ya da “Burjuva” aşk üzerine konuşabiliyorduk. İnternet yaşamımızı ele geçirdikten sonra “sanal aşk” diye bir kavram gelişti. Sevdiğinin elini tutmadan, gözlerinin içinde doğup batan güneşleri görmeden, yanağına dokunmadan; kısa mesajlarla yaşanan aşklar…  Aşk, ‘iki kişilik bencillik’ten çıkıp tek kişilik bencilliğe dönüştü.  Egemen güçlerin dayattığı bir yaşamda aşk “şiddet” olarak çıkıyor karşımıza. Ve aşk günümüz koşullarında içi boşaltılmış bir kavram olarak sürdürüyor varlığını.  (Bu da bambaşka bir yazı konusu.)
Bu konu uzar. son sözü dizeler söylesin: “Ağaçsız bir ormanda çırılçıplak kalmışım/yitirdim gölgemi /-gölgem ol -/bir deliliğimden utanmadım/bir de seni sevmekten” (A.Y.) diyebileceğiniz aşklara yelken açmanız umuduyla…





KADININ TOPLUMDAKİ YERİ (ATÖLYE ÇALIŞMASI)








"HAYALLER SANA GELMEZ, SEN ONLARA KOŞACAKSIN" 
Atölye çalışmasını keyifle gerçekleştirdik.
Bugün, Kadının Toplumdaki Yeri, Birey Olmak ve Kadına Yönelik Şiddet konusunu ele aldık. Ütopya Cafe işletmecisine ve katılımcılara çok teşekkür ediyorum.
Aralık ayının son çalışmasıydı bu. Ocak ayının ilk haftasında yeniden buluşmak umuduyla....






















18 Aralık 2017 Pazartesi

ATÖLYE ÇALIŞMASI


                     




                      BU YILIN SON ATÖLYE ÇALIŞMASINA DAVETLİSİNİZ!

                       Atölye çalışmasına bir hafta ara vermiştik. 21 Aralıkta bu yılın son atölye çalışmasını gerçekleştireceğiz. Ocak 2018'den itibaren haftada bir gün yeniden sizlerle birlikte olacağız.




9 Aralık 2017 Cumartesi

HAYALLER SANA GELMEZ /SEN ONLARA KOŞACAKSIN


ATÖLYE ÇALIŞMASI


         Ütopya Cafe'nin organizasyonuyla gerçekleşen bugünkü atölye çalışmasının sonunda müzik ziyafeti vardı.
       Aydın Nefesoğlu gitarıyla, Meltem Karga da sesiyle kulaklarımızın pasını sildiler... Katılımcı dostlarla zenginleştik...







5 Aralık 2017 Salı

DAVETLİSİNİZ!


                                                 DAVETLİSİNİZ!

                                 BU PERŞEMBE KİMSEYE SÖZ VERMEYİN...
                      

                                       ATÖLYE ÇALIŞMALARINA DEVAM....



30 Kasım 2017 Perşembe

HAYALLER SANA GELMEZ / SEN ONLARA KOŞACAKSIN





Atölye çalışmalarına devam!

Bugün Bodrum Kumbahçe Masal Cafe'deydik. Hayaller Sana Gelmez/ Sen Onlara Koşacaksın atölye çalışmasını gerçekleştirdik. Katılımcılar şahaneydi. Kurulan hayallerin ütopya olmadığını, istedikten sonra gerçekleştirilebileceğini savunduk. Bastırılmış duygular serbest bırakıldı ve herkes hayalini anlattı. Biz hayallerimize sahip çıktığımız sürece mucize gerçekleşmeye başlar. İnanmak ve yola devam etmek gerekir.






...

28 Kasım 2017 Salı

KIRMIZI ÇIĞLIK



KIRMIZI ÇIĞLIK







            Kırmızı, kanatılmış kadınların yaşam çizgisi.
Kırmızıyla doğar kadınlar ve kırmızıyla çoğalırlar yaşam boyu.
Davullu zurnalı kutlanırken erkekliğe ilk adım, genç kızlığın tohum çatlatan kırmızısı aklanmayan bir leke olur namus bekçilerinin elinde.
Suyun toprağı doyurması gibi, kanlarıyla doyururlar canlarından can verdiklerine.
Ve kadınlar en çok kırmızının ihanetine uğradılar: Aşk acısı kör bıçaklar gibi saplandı yüreklerine; içten içe kanadılar.
İçi kof ağaçlar gibi ayakta öldüler; kimseler görmedi kuruduklarını.
“Seni seviyorum”un içi boşaltılmış anlamının peşi sıra adımladılar kaderlerini; kaderi değiştirmenin ellerinde olduğunu bilmeden.
Kaderi değiştirmeye kalkışmak, kırmızıya ihanet demekti.
Kırmızıya ihanet, kadınlıklarına ihanetti.
Kadınlıklarına ihanet, namussuzlukla eş anlamlıydı.
Geriye dönüp baktıklarında ne kadınlıkları kalmıştı yaşayacakları ne de değiştirebilecekleri bir kader.
Yitmişti düşler; yaşam gibi avuçlarında ufalanmıştı umut.
Doğanın kanunlarına tutsak oluştu bedenleri.
Kırmızı akıp gitmişti can damarlarından.
Sırlı aynalarda aradılar ilk gençlik yüzlerini.
Volkanları patlatacak kırmızı bir çığlık, gömülü kaldı yürek odalarında…




27 Kasım 2017 Pazartesi

SIFIRDAN BAŞLA MUCİZE SENSİN



  
                                DAVETLİSİNİZ!

                     
0RGANİZASYON MASAL CAFE


23 Kasım 2017 Perşembe

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ



DEĞERLİ ÖĞRETMENLERİMİZ; ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!





PERŞEMBE BULUŞMALARI








HAYALLERİNİN PEŞİNDEN GİT / KENDİ HİKAYENİ ANLAT





Hayallerinin Peşinden Git/ Kendi Hikayeni Anlat Atölye çalışmasını bugün (23.11.2017) Ütopya Cafe' de gerçekleştirdik. Katılımcı arkadaşlarla şahane vakit geçirdik. Haftaya Bodrum Masal Cafe' deyiz.










2 Kasım 2017 Perşembe

YAZI DÜKKANI'NDAN/SIFIRDAN BAŞLAMAK





        Yazı Dükkanı'ndan.
                                     SIFIRDAN BAŞLAMAK


 “Hiçbir şey bizi intihar yoluyla varoluşu reddetmekten
                                      Alıkoyamaz. Yaşamak sizi mutsuz ediyorsa öldürün
kendinizi! Yaşıyorsunuz ama yaşamın anlamını   anlamıyorsunuz. O halde anlamadığınızı söyleyerek ve
yazarak vakit harcayacağınıza sona erdirin yaşamınızı.”
                               -Tolstoy-


             Hani “bir kitap okudum, hayatım değişti” klişesi vardır ya; ben de bir şarkı duydum ve yeniden doğdum. En dibe vurduğuma inandığım bir anda; intiharlar geçiyorken aklımdan, evrenin müziği susmuşken, uzak denizlerin dalgalarıyla geldi müzik: 
“Smilethoughyourheart is aching”
“kalbin ağırıyorsabile gülümse
Kırılıyorsa bile gülümse
gökyüzünde bulutlar olduğunda hepsini atlatacaksın
eğer korkunun ve üzüntünün arasından gülümsersen
gülümse ve belki yarın güneşin senin için parladığını göreceksin
yüzünü şükrederek aydınlat
üzüntünün her bir izini sakla
gözyaşın her ne kadar yakın olsa da
o an, çabalamak zorunda olduğun andır
gülümse
ağlamanın ne faydası var
hayatın hala yaşamaya değer olduğunu göreceksin
eğer sadece gülümsersen…”
NataliECole bu! GÜLÜMSE…
       Ne yapıyordum ben? Gerçekten bu kadar güçsüz ve çaresiz miydim?
       Ne oldu şen kahkahalarıma? En kötü olayı bile tiyatral komediye dönüştürerek anlatan ben; ne oldu bana? Çözümsüzlüğün içinde bile çözüm üreten ben, yenik mi düşüyorum hayata?
     Gecenin en karanlık anı şafağın sökmesine yakın zamandır. Karanlığın ve aydınlığın çizgileri kavuşur, gün kendini yenileyerek akışını sürdürür. Bunu bildiğim halde akışın yönünü değiştirmeye kalkışmak niye?
İnsan dibe vurduğunu düşündüğü anda, bir şarkının ezgisine, sözlerine tutunarak yaşamına devam edebilir mi? Hem de ellisinden sonra!
Her şeye yeniden sıfırdan başlamak; bu mümkün mü?
Elli yıldır sırtında bir kambur gibi taşıdığın inançlarını, düşüncelerini, değer yargılarını bir çırpıda söküp atacak mıydın? Sevdiğini sandığın ya da seni sevdiğini söyleyenleri de fırlatıp atacak mıydın? Sana biçilen roller ne olacak; anne, eş, yazar, sevgili... Çoğalt çoğaltabildiğin kadar; iş kadını, ev kadını, hayat kadını, sanatçı, şarkıcı…
        Bu tanımların hiçbirinin anlamı yok aslında. “Önce ben” demek gerekiyor. Ben, ben, ben, BEEEEEEEEN!
        “Ben” olmadan var olunamaz. Bana (sana, ona, buna, şuna, ötekine, diğerine) biçilen rollerin anlamı yok.
        Düşlerim, umutlarım, beklentilerim vardı. Hep yarınlara erteledim onları. Omuzlarımdan indiremediğim yükün ağırlığı altında yok oldular.
        Daha ne kadar sürecek bu erteleme?
        Her doğan gün yeni bir yaşam sunuyor bana. Şükretmem gerek. Nefes alıyorum. Ellerim, ayaklarım tutuyor. Günışığını, çiçekleri, kedileri, köpekleri görüyorum. Kuşların sesini duyuyorum. Uzun yürüyüşler yapıyorum. Kızlarıma, sevgilime sarılabiliyorum. Dostlarımla konuşuyorum. Arkadaşlarımla buluşuyorum. Nasıl dibe vurmuş olabilirim ki?
       -Gülmüyorum.
        -Kahkaha atmıyorum.(Kahkaham yeri göğü çınlatırdı bir zamanlar.)
        -İşsizim!
         -Borç gırtlağı geçti!
          -Emekli de olamadım.
          Ha, dur orda. Bunun için son mu vereceksin yaşamına?
        Tamam, o zaman sen gerçekten tedavisi olmayan bir yarasın.
İç sesler yorar insanı. Hele bir de kendinizle barışık değilseniz, hele bir de küsmüşseniz hayata, iç sesler intihara sürükler sizi.
Oturup intihar mektubu yazdım. Sosyal medyada paylaştım onu. Yüzlerce beğeni aldı. Okumamışlar! Kimse okumamış! Haksızlık etmeyeyim; bir kişi okumuş. O da yazdığım öyküden bir bölüm olarak algılamış: “Muhteşem olmuş, yüreğine sağlık.” diye yorum atmış.
Ya gerçekten o gün intihar etmiş olsaydım?
“Anne ölünce çocuk(çocuklar)/bahçenin en yalnız köşesinde/elinde bir siyah çubuk/ağzında küçük bir leke” (Sezai Karakoç)olarak kalacaklardı.
Sanal dünya da beni de yutmuş olacaktı; hepsi bu.
       Bu olayın ardından tüm sosyal medya hesaplarımı kapattım. Bir yıl boyunca yakın arkadaşlarım dışında kimseyle iletişime geçmedim.
       Şiirin ve müziğin iyileştirici gücüne sığındım.
        En dar zamanınızda şiire sarılın. Gökyüzünün altına uzanın yıldızlı bir gecede. Şiirleri yorgan yapın yüreğinize, ısının sevginin/sevmenin sıcaklığıyla. Ve bir ezgi düşleyin, sizi alıp bilinmedik kıyılara bıraksın.İyi geliyor. Hem de çok iyi geliyor. Ruhu dinlendiriyor. Ben öyle yaptım:
        “Yüreğim sızladığı zaman
          Gece yarılarından sonra, şafaktan önce
           Bilmediğim bir istasyondan, bilmediğim bir müzik geliyor kulağıma:
           Uzak /vahşi /karanlık...
          Gece denizleri gibi bir müzik,
           Batık gemilerli gece denizleri gibi bir müzik,
          Çağırıyor, çağırıyor beni durmadan
          Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim.”(H.H.Korkmazgil) 

          Evet, bilmediğim bir istasyondan, bildiğim bir müzik çağırdı beni.
          Yüreğimin gereksiz şeylere sızlamasına izin vermeyeceğim artık. İç sesimin kötü sinyallerini kestim. Yaşam beni bekliyor. Hayatı sorgulamak yerine düşünce şeklimi ve yaşam biçimimi değiştirmeliyim. Varoluşumun bir anlamı olmalı evrende.
Bir ses fısıldadı bana: Denize git, ona dök içini, arın ve kendin ol. Görmeyi bilirsen, sana her gün bayram…
AYSEL YENİDOĞANAY

1 Kasım 2017 Çarşamba

12 Temmuz 2017 Çarşamba

13 Haziran 2017 Salı

ADANA SÖYLEŞİ VE İMZA GÜNÜ





DAVETLİSİNİZ DOSTLAR! 
“SIFIRDAN BAŞLA / MUCİZE SENSİN” konulu söyleşide buluşalım.
Tarih: 17.06..2017
Saat: 14.00-16.00
Yer:Adana 75.Yıl Sanat Galerisi/Atatürk Parkı









Her doğum hayata yeni bir merhabadır. Ve ben şimdi bu kitapla yeniden doğdum. Hayata sıfırdan başlıyorum. Kendi mucizemi yaratmak için yola çıktım. Hayallerimin peşinden gitmeye hazırım. YA SİZ?