Mutlu analar ülkesinde, barış dolu bir dünyaya günaydın deme zamanı.
“Günaydın” diyerek başlarsınız güne. Yeni güne
“merhaba”dır bu. Sevdiklerinize günaydın, eşe dosta günaydın.
İşe giderken
hiç tanımadığınız bir insana içten bir gülümsemeyle “günaydın” dediğinizde yayılan
sıcaklığın aydınlığıdır günaydın.
Çiçeğe, böceğe, ağaca, sokak köpeğine, kediye,
martılara, denize günaydın.
Gün-aydın!
Ne kadar dolu bir sözcük.
Günün aydın olabilmesi için yüreğimizin de
aydın olması gerekiyor. Ve artık günün pencereleri aydınlıklara açılmıyor. Kara
bir bulut sarmış ülkemin dört bir yanını; gün yüzünü göstermiyor. Yüreğimize
Ateş düştü; karalar bağladık ak göğsümüze. Ağıtlar yükseliyor dört bir yandan;
yürek dağlayan ağıtlar. Öpmelere, sevmelere doyamadığımız; parmağına diken batsa
acısını içimizde hissettiğimiz canımızın parçaları, bir bir şehit düşüyor. Bebeler
babasız; gencecik kadınlar yasta. Tüm ülke yas evi. “Günaydın”sız sabahlara
uyanıyoruz artık. “Bugün de şu kadar şehit verdik, başımız sağolsun” lar girdi
hayatımıza. Bir de “Vatan sağolsun” ekleniyor buna. Vatan düşman işgali altına
girdi de bizim mi haberimiz yok!
Neden, niçin
olduğunu dahi bilmediğimiz anlamsız bir savaşın ortasındayken, gün nasıl aydın
olabilir?
Ateş düştüğü
yeri mi yakar? Bu söz yerine ve zamanına göre doğrudur. Ama şimdi ateş ülkenin
tamamına düşmüş. Ve alev sarmış her yanı. Sözün bittiği yer var ya; işte o
noktadayız.
“Gerçek”
anlamını yitirmiş.
Güneydoğu
yıllardır kanayan bir yara. Ve yıllardır süregelen bir savaş var o bölgede. PKK
diye bir gerçek var ortada. Dünyanın “terörist” diye tanıdığı bu örgüte, bizi yönetenler kendi
eliyle teslim oldu. Barış müzakereleri, baş teröristle görüşmeler ve sonra
çözüm sürecinin “buzdolabı”ına kaldırılması. Hepsi senaryonun bir parçası. Egemen
güçlerin siyasi bir oyunu. Kendi erklerini sürdürebilmek adına kardeşi kardeşe
kırdırtma oyunu. Bizim bu oyuna ortak olmamızı istiyorlar. Yakınında yer alan,
etnik kökeni “Kürt” olan herkesi
potansiyel terörist olarak
görmeni istiyorlar. Her Kürt’ü
“terörist” ilan edersek, kendi insanlığımızdan şüphe duymaya başlamalıyız.
Bugün
devletin her kademesinde yer alan Kürt kökenli vatandaşlar var. Öğretmen, vali,
polis, doktor, mühendis vb… Bunların hepsine linç girişiminde mi bulunmalı?
Yapmayın Allah aşkınıza! Türkiye mozaikler ülkesi. Etnik kökeni farklı
insanları barındırıyor bağrında. Ve yıllardır bu insanlarla bir arada
yaşıyoruz. Niçin daha önce böyle bir sorun yaşamadık da şimdi çıkıyor ortaya?
İnanın Türk- Kürt sorunu değil bu yaşananlar.
Ülkeyi kaos ortamına sürükleyip bundan nemalanmak istiyorlar. Oyunun bir
parçası olmayalım. Bu oyunda gözyaşı var. Sönen ocaklar var. Anaların ağıtları
var. Yetim kalmış çocukların vebali
ağırdır. Bu vebale ortak olmayalım.
“Gerçek”
anlam kazanmalı artık.
Ateş
yalnızca düştüğü yeri yakmıyor. Kınalı kuzular al bayrağa sarıldıkça, biz de o
tabutların içine giriyoruz. Gerçeğimizle yüzleşme cesaretimiz olmalı. Biz bölücü güçlere, PKK terör örgütüne karşı
cephe almalıyız. Savaşacaksak eğer, düşmanımızın kim olduğunu bilmeliyiz.
Balkan
ülkelerini düşünün; iç savaş nedeniyle dağılmadı mı hepsi? İşte Suriye gerçeği?
İsrail’de yaşananlar farklı mı sizce?
Şimdi derin
uykulardan uyanma zamanı. Bizi oyuna getirenlerin oyununu bozma zamanı.
Şehitlerimizi değil; ak göğüste emzirilen, evine sağ salim dönen kınalı
kuzuları ağıtsız karşılama zamanı. Güneşli sabahlara açılmalı pencereler. Mutlu
analar ülkesinde, barış dolu bir dünyaya günaydın deme zamanı.
Günün aydın
olabilmesi için, “günaydın”ımıza sahip çıkmalıyız.
Aysel Yenidoğanay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder