12 Mayıs 2014 Pazartesi

ANNE SEVGİSİ

CARPE DİEM




      ANNE SEVGİSİ




Kadın, mucizelerin yaratıcısıdır. Doğurganlık, en büyük mucize. Bir tohumu bedeninde döllendirip, canından besler onu. Şikayetlenmeden. Dokuz ay boyunca  tohumun olgunlaşmasını bekler.  Günler geceleri takip ederken, tohumu fidana dönüştürür kadın. Sabırla, sevgiyle.
Kadın eştir, sevgilidir, arkadaştır. En önemlisi annedir. Dünyada karşılıksız tek sevgi, anne sevgisidir.
                   Analığın nasıl bir duygu olduğunu anne olmadan bilmek olanaksız. Bir başkasının çocuğunu sevimli olduğu için sevip okşayabilirsiniz. Ağlarken gördüğünüzde gözyaşlarını silmek için çaba sarfedebilirsiniz. Ama hastalandığında, ateşi çıktığında, damdan düştüğünde, ayağını, kolunu incittiğinde –kırdığında- onun acısını içinizde hissedemezsiniz. Onun duygularını o an paylaşamazsınız… Oysa sızım sızım sızlar ana yüreği. Kan ağlar. Çocuğunun acısını sarınır bedeni. Ve her şeye karşın fesleğenlerin coşkusuyla gülümser canının parçasına. Tek bir damla yaş akıtmaz, acıyla kıvranan o dünyalar güzeli yüzün önünde…

Ben bir anayım. Ne roman kahramanıyım ne de film. Kızan, öfkelenen, ağlayan, gülen bir ana… Kanaviçe sabrıyla işlerim sevgiyi. Umudum diri, direncim oyadır. Kızımın, oğlumun gözlerinden bakarım dünyaya. Onlar geleceğim, onlar emeğim; onlar bebeklerimdir hiç büyümeyen. Kirpiklerinden süzülen bir damla yaş kavurur içimi. Toz konduramam gül tomurcuğu tenlerine.

          “Kıyımlar acılar kanlar içinde/savrulurken yaşadığımız günler/bu soruyu mutlaka soracaksın/ne kaldı ne kaldı bizden geriye?”* diye sorduğunda kendine, dünyadaki en büyük ve en güzel sanat, çocuk yetiştirme sanatıdır, diyeceksin. Gururla. Göğsünü gere gere.
       Kadın mucizelerin yaratıcısıdır, bu doğru. Ama bir kadın için en büyük mucize çocuklarının sevgiyle gülen gözleridir. Ve çocukları için en büyük duası, kirden arınmış bir dünyada, insan olmanın onurunu taşıyabilmeleri.
            Göğsünde cennet taşıyan anneler, an’lık mutluluklarınızın  yürek  odalarında saklı kalmaması umuduyla  anneler gününüz kutlu olsun….
                                                                   Aysel Yenidoğanay
 (BODRUM HABER 48'de ki köşe yazımdan.)
          

*Dizeler Onat Kutlar                   

BAHAR KOKUSU


CARPE DİEM

BAHAR KOKUSU
   






            Merhaba…
            Bu ilk buluşma. Tanışacağız.
            Ne yazılır ilk buluşmada?
            Siyaset, ekonomi, moda…
            İlk ikisi Türkiye ve dünya gündemini hayli meşgul ediyor. Moda, kişinin kendi yarattığı tarzdır, deyip nokta koyabiliriz.
Oturmuş, ne yazacağımı kara kara düşünürken, yağmurun cama vuruşunu izliyorum. Yağmur sicimleri gökalkışlar eşliğinde, küçük küçük damlalara bölünerek düşüyorlar. Ve bir serçe ürkekliğinde cama tutunmaya çalışıyorlar. Çabaları boşa gidince, şenşakrak çocuklar gibi el ele tutuşup pervaza doğru kayıyorlar…
Yağmur başladığı gibi ansızın duruverdi.  
Fırtınalı geçen bir kışın ardından, kısacık konukluğuyla değdiği her yeri kirden arındırdı yağmur.  Evlerin çatıları, uydular, su depoları, elektrik telleri, ağaçlar, dağlar, tepeler pırıl pırıldı…
Pencereyi açtım. Taze toprak kokusuyla birlikte baharın habercisi çiçeklerin kokusu doldurdu odayı. Mandalina ağaçları, yapraklarda biriken suları sıçratıyorlardı nazlı nazlı.  Çamın tepesinde tüneyen iki kumru dudak dudağaydı. Martılar çığlık çığlığa pike yapıyorlar denize doğru, dalgalara inat.  Ak bir aydınlığın kolları uzanıyordu gün ortasına. Bir anlık mutlulukla çıldıran doğanın bir parçasıydım artık…
An’lık  mutlulukların tadını çıkarma zamanı.
Yalınayak bastım toprağa, gökkuşağının altında. Böyle harika bir duyguyu yaşattığı için doğaya teşekkür ettim. Sağlıklı nefes aldığım için Tanrı’ya teşekkür ettim. Ve Bodrum yarımadasında yaşama şansı verdiği için hayata teşekkür ettim. Ve burada bu yazıyı sizlerle paylaşıyor olmama aracı olduğu için BODRUM HABER48’e teşekkür ettim.
An’lık mutlulukların tadını çıkarma zamanı…
“Şimdi” diye bir kavram yok. Zaman su olup akıyor avuçlarımızdan. Ve biz ona “DUR! Diyemiyoruz. Yorgun telaşlarda geçen günlerimizde, kendimize “dur” demeliyiz. Hayatın güzelliklerini kaçırmamak adına bir “mola” ile ödüllendirmeliyiz kendimizi. Başka baharlara kalmasın sevinçlerimiz.
İçimdeki türkü haykırıyor:”Dağlarına bahar gelmiş memleketimin/haberin var mı?”
İlk merhaba…
Havadan, sudan…
Biliyorum ki havasız ve susuz bir de sevgisiz yaşanmaz.

Yüreğinizdeki baharın hiç eksilmemesi umuduyla yeniden merhaba…
(BODRUM HABER 48'de yazdığım ilk yazı)
                                         Aysel Yenidoğanay

9 Mayıs 2014 Cuma

BAHARDA ÖLMEMELİ ANNELER

         






  BAHARDA ÖLMEMELİ ANNELER

            Kaç gün geceyi kovaladı durmaksızın. Kaç gece gündüze erişme telaşına düştü kim bilir? Hesap-kitap bilmez duygularım, kaç bahar oldu ayrı düşeli can gülünden?
            Bir sor bana – beni böylesine kendinden soğutan bahar- bir sor; kaç dakikanın saniyeleri eşit oldu aylara? Parmak hesabı az tutar belki, gözkapaklarımın her açılış-kapanışının hesabını tutmak gerekirdi.
Ey bahar! Bilir misin ne acıdır seni onsuz yaşamak? Günlerin duru aydınlığı yapay sis bulutları arasında yitiyor. Ak umutlarım dumanaltı sarısına dönüşmüş. Bahçemde dört mevsim çiçek açan limon ağacını görmezdim hiç. İç bayıltıcı limon çiçeği kokuları dipsiz kuyuları, karanlık dehlizleri, ucunda ışığı olmayan tünelleri anımsatıyorlar bana.  Ve… ve son yolculuğa uğurlanırken, 4,5 metre bezin üzerine dökülen ucuz limon kolonyasını… Havadan nem kapar ya kişi; ben de limon yeşilinden, limon sarısından ve limoni sıvıdan nem kapmaya başladım.
            Yeşil gelinliğini giyinmiş dut ağacı. Bu yıl daha bir irice olacağa benzer meyveler. Baharın müzikli albenisine kapılmış kuşlar, dans ediyorlar dallarında. Acıma ortak olurcasına, hüznün senfonisini eklemişler coşkulu türkülerine. Yavru bir çalıkuşu yolunu şaşırmış olmalı. Anasını aranıyor gözleri. Anası gelir az sonra. Hele bir farkına varmışsa kaybolduğunun, dağ-bayır iz sürerek bulur yavrusunu…
            Gene bahara kanmış zeytin ağacı. Dalpınarlarından çiçek ağlıyor. Ana arılar üşüşmüş gözeneklere. Özü yuvaya taşıyacaklar.
            Alabildiğine alçak gönüllü zeytin ağacı, verdikçe veresi geliyor ana arılara. Bu yılki ürün komşulara da yetecek gibi. Bir tek yenidünya ağacında bir durgunluk, bir küskünlük var. Çocuklar yolmuş yapraklarını. İncitmişler. Çit aralığından uzanmış elleri. Henüz olgunlaşmamış meyveleri tek tek ayırmışlar dallarından acımasızca. Direnmiş dallar, direnmiş yapraklar, direnmiş gövde. Anaç tavuklar gibi kol kanat germişler meyvelerin üzerine. Yapraklar ANA… Dallar ANA… Toprak ANA…
            Herkesin bir anası var. Olmalı da. Nasıl ki baharın Bereket Tanrısı yağmurlarını toprağa sızdırıp onun döllenmesine yardımcı oluyorsa, Toprak Ana’da koynuna aldığını yaşatmalı, canlı tutmalı. İzin vermemeli ölmesine… Ben ki bir ANA verdim ona. Anaların hası. Hem de baharın en güzel ayında. Benimle birlikte gökler ağladı o gün. Sessiz çığlıklara gebe kalmıştı duygularım. HAYIR! Olamaz öyle bir şey! Baharda ölmez hiç analar. Renk cümbüşü perdeleri zorlayıp, ince aralıklardan dolarken odaya ölmemeli analar. Bahar utanmalı canlılığından. Karalar bağlamalı matemime…
Begonyalar, şebboylar, fesleğen ve ortancalar ve dahi mor menekşeler; sizler, sizler de ne çabuk unuttunuz üzerinizde sevgiyle gezinen parmakları. Hiç mi özlemiyorsunuz “günaydın” diyen sıcak sesi. Anımsamanıza yardımcı olayım; hani, gülüşünü dudak ucunda unutmuş gibi duran bir kadın vardı ve hep yarınlara ertelerdi ağlamayı… İşte o benim annemdi. Ya siz sevgili güller, sizler de mi unuttunuz yüreği okyanus kadını? Bir daha açacağnızı sanmıyordum oysa.
            Yaşam durmuş olmalıydı bir yerlerde. Ve ben o duran zamanın içinde bilinmezliklere doğru kayıyor olmalıydım. Oysa hep buradaydım. Dün de buradaydım, önceki gün ve daha önceki gün. Bugün de buradayım. Ama yarın? Yarın burada olacağımı, olabileceğimi hiç kimse garanti edemez. Ve hiç kimsenin YARIN garantisi yoktur. Çünkü Toprak Ana canlı tutmuyor ölülerini. Orman yangınları düşüyor yüreğe. Sınırsız boyutlara ulaşıyor özlem. Özlemek ölmekse eğer, ben seni çok özledim ANNE. Bil ki sensiz hiçbir şeyin tadı yok. Buna rağmen bahar devam ediyor…

           Aysel Yenidoğanay