ÜTOPYA
“Peşlerinden gidecek cesaretiniz varsa
bütün rüyalar gerçek olabilir.” –Walt Disney-
“Bir
kahkahanın tarifi yapılamaz/sarı bir gül nasıl açar yanaklarda/ve nasıl yanar
dudaklarda”, işte öyle yanar şair ve yazarlar. Gün be gün kanasa da yürekleri
en güzel kahkahayı onlar atar. Yazmak kimi gün işkenceye dönüşse de “Acıyı bal eyleyip” gökalkışlar eşliğinde
yağarlar ak sayfalar üzerine. Umut denilen o güzel çocuğu inanç ile besleyip,
direnç ile büyütürler. Böylece düş yolculuğu başlamış olur...
Edebiyat kurgu ile gerçeğin iç içe geçtiği bir
dünya. Olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz gibi algılarız satır aralarından
yansıyanları. Bu, okuyan için öyle de yazan için durum ne?
Yazan, yazar ya da şair olmak için çıkmamıştır yola.
Dile getiremediği acılarını, sevinçlerini, umutlarını, öfkesini, tepkisini
yazarak anlatmaya çalışır. Sırdır yazdıkları, paylaşmaz kimselerle. Kendiyle
kavgalı, düzenle uyumsuzdur. Patlama noktasında sesini duyurmanın bir yolunu
arar. Alanlarda bağırmaya başlar: “Susma! Sustukça sıra sana gelecek!” Sesi
başka söyler içi başka. Yıllarca susmuş oysa. Alanlarda haykırmak kendini
saklamaktır; gizlemektir kendini gerçeklerden. Yaşanmamış yılların intikamını
almaktır. Sisteme boyun eğişin çığlığıdır özgürlük istemi. Çocuğuna veremediği
sevgiyi sebilce harcamaktır. Ve sevgiliyle doya doya sevişememenin küfrü
dalgalanır flamalarda. İsyan bayrağını açma zamanıdır: Varolma savaşını yazarak
sürdürmek!
Yazar, gücün kendinde olduğunu bilir. Dünyayı
değiştirebileceğine inanır. Edebiyat tarihi bu örneklerle dolu. Bedel ödemeye
hazırdır artık.
Bedel ödemeye hazır olmak yetmiyordu. Yıllardır
biriktirdiklerinin geniş kitlelere ulaşması gerekir. Yerel gazetelerle başlar
işe, Anadolu dergileriyle sürdürür. Sınırlar dar gelmeye başlamıştır; ulusal
basına göz diker. Yüzüne bile bakmazlar. Kitap çıkartmak ister; ünlü biri
olmadığından dosyası okunmadan geri gönderilir yayınevinden. Ekonomik
koşullarını zorlayarak ilk kitabının basılmasını sağlar. Dünyada ondan daha
mutlusu yoktur. Kitabı milyonlar tarafından okunacak! Oysa baskı adeti bindir
ve kitap okuyucusu binde birdir. Bıkmadan, usanmadan ikinci, hatta üçüncü
kitabını da aynı yöntemle çıkartır. Günler kum taneleri gibi eklenirken
birbirine, kucağında can veren ölü kuşlara dönüşür kitapları... Açlık kapıya
dayanmıştır. Knut Hamsun’ın yaşamı belirir gözlerinde. Bir lokma ekmek için
verdiği savaşı düşünür. Çerçilik, Ayakkabıcılık, yol işçiliği, katiplik,
konferanslar... Henüz bir hiçti Knut Hamsun ve onu tanıyan, merak eden kimse
yoktu. Önce karnının doyması gerekiyordu. “Açlık” romanı da Knut Hamsun’ın
yaşamını yansıtmıyor muydu? O halde?
Kalem işçiliği toplumcu sınıf bilincini benimsemiş
kişiye ne para kazandırıyordu ne de okuyucu. Yazar bunu kavradığında, düşünü
kurduğu aydınlık ülkenin ütopya olduğunu biliyordur artık. Bu bağlamda ya boyun
eğecektir kapitalist sisteme ya da sorgulamaya devam edecek: “Kıyımlar acılar
kanlar içinde/savrulurken yaşadığımız günler/bu soruyu mutlaka soracaksın/ne
kaldı ne kaldı bizden geriye?”*
*Onat Kutlar’ın
“Bir Soru” şiirinden.
Aysel Yenidoğanay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder