CARPE
DIEM
YAŞAMIN AYNASINDAKİ KADINLAR
Aysel
Yenidoğanay
Söze nereden başlamalı?
Kadın analardan mı, emanet kadınlardan mı? Eksik eteklerden
mi, saçı uzun aklı kısalardan mı?
Bu ve benzeri terimleri çoğaltmak mümkün. Sonuçta kadını ana,
eş, sevgili gibi değil de “kaşık düşmanı”
olarak gören feodal yapı değişmedikçe, kadına yakıştırılan sıfatlar da
değişmeyecektir.
Cinsiyet ayrımcılığı ana rahminde döl tuttuğu andan itibaren
başlıyor. “Erkek adamın erkek evladı olur” söylemi, kadını yok saymanın
ifadesidir. Bu ifade süreç içinde şiddete dönüşüyor.
Burada şiddet dayak olarak değil, sözsel ve psikolojik baskı
olarak çıkıyor karşımıza. Kadın suçluluk duymaya başlıyor. Kendi kimliğinden
utanıyor. Erkek çocuk doğuramamanın sancılarını çekiyor.
Toplumun geneline baktığımızda, eğitimsiz kadınlarımızın bu
tür bir sorunla daha sık karşılaştığını görüyoruz.
Bir de güneydoğulu kadınların yüreklerine kazınmış bir “kara
yazgı” dır sanki erkek çocuk sendromu.
Sorunun kromozomlarda olduğunu bilmeden dövünüp durur
kadınlar. XX’in dişi, XY’nin erkek olduğunu bilse sorun çözülecek.
Kromozomlardan da anlaşılacağı gibi “Y” tek başına erkek
olamıyor ne yazık ki. Dişi kromozomla birleşince kendi kimliğine kavuşuyor
erkek.
Tabi burada bilimsel açıklamalara girişmeyeceğim. Erkek çocuk
doğuramamanın kadınların sorunu olmadığını vurgulamak istiyorum.
Hep kadının eğitilmesinden söz ediyoruz.
Kadını eğitmek için öncelikle erkeğin eğitimli olması
gerekiyor. Akademik bir eğitim değildir söz konusu olan. Gelenek, görenek ve
töre üçgeninin dışına çıkabilmeyi başarmış olan erkek zaten eğitimlidir. Kadını
“insan” olarak görebilmeyi başarmış
erkek, ona hak ettiği saygınlığı
kazandırmış demektir.
Bugün Türkiye’nin penceresinden baktığımızda, bu üçgenin
dışına çıkabilmiş insanların azınlıkta olduğunu görürüz.
“Neden-Sonuç” ilişkisi ortada. Kadın bedeni üzerinden siyaset
yapılabiliyorsa bu ülkede; kadını namusu bir erkeğin namusu olarak kabul
görüyorsa ve hala “iki bacak arası” edebiyatı prim yapıyorsa; bu kadının güçlü
olduğunun göstergesidir. Erkek kadının gücünden korkuyor demektir. Hiçbir erkek
çevresinde kendinden daha akıllı ve daha başarılı bir kadına tahammül edemez.
Örnekleyelim isterseniz: Ünlü matematik profesörü Sophie
Germain.
Sophie Germain, matematiğe ilgi duymuş biri olarak, alanında
ün yapmış bir üniversiteye girmek için baş vurur. Çevresi çok geniş olmasına karşın, sadece
erkeklerin okuduğu bu üniversiteye alınmamıştır.
Sophie German’ın matematik tutkusu ağır basar. Erkek kılığına
girerek, başka birinin adıyla kayıt yaptırır üniversiteye. Burada dehasıyla
dikkat çekmiş; daha sonra kadın olduğu anlaşılınca da pek ses çıkartmamışlar.
Ömrünü matematik bilimine adamış olan bu kadın, öldüğünde de erkeklerin kabusu
olmuş. Öyle ki, mezar taşına “işsiz”
sözcüğünü kazımışlar.
Kadın her koşulda ve her ortamda, fiziksel görüntüsünün
aksine erkekten daha güçlüdür. O nazenin görüntüsünün altından -yeri
geldiğinde- bin kaplan gücü çıkar ortaya. Toplumun ve erkek egemen sınıfın ona
dayattıklarından, yani onu görmek istedikleri yerde tutunmaktan vazgeçecek
kadar cesurdur. Hırslıdır. Kadın kimliğini ön plana koymadan (istisnalar
kaideyi bozmaz), başarı kapılarını tek tek açar. Ama karşısında acı bir gerçek
var: Erkek egemen erk onu yok sayıyor. Bu durumda toplumsal ve sınıfsal baskıya
boyun eğmek zorunda kalıyor.
Meclisteki kadın sayısına baktığımızda azınlığın da azınlığı
konumundalar. Konu mankeni gibi duruyorlar. Yaşamın aynasındaki kadınların sesi olabilme şansları var mı sizce?
Yani bu coğrafyada kadın olmanın hiçbir ayrıcalığı yoktur.
Dayatılanı yaşamak zorunda bırakılıyor kadın.
Üçüncü sayfa haberlerine baktığınızda, kadına yönelik
şiddetin en üst noktaya geldiğini görürsünüz. En önemlisi de töre ve namus
cinayetleri…
21. yüzyılda, teknoloji çağında hala bunlar yaşanıyorsa,
ilkel çağlarda yaşayanlardan daha gerideyiz demektir. En azından ilkel
kabilelerde aile kavramı daha güçlüydü. Kadının sözü erkeğin sözüne eşitti.
Yaşamın aynasındaki kadınların, yürek aynalarında
yeşerttikleri umutlarının, gün ışığında boy vermesi umuduyla…
BODRUM HABER 48' deki köşe yazımdan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder