11 Aralık 2015 Cuma

SAVAŞ KADINLARI VURUR ÖNCE



Savaş kadınları vurur en çok. Ve onların yüreklerinde kanar kabuk bağlamayan yaralar.
Kadın ganimettir işgal edilen topraklarda. Unutur  işgalciler, kendilerini de bir annenin doğurduğunu ve ileride kendi çocuğunun da bir anne olabileceğini.
Yalnızca kadının vatanını istemiyor egemen güçler. Evini, barkını, ailesini ve de bedenini istiyorlar.
 Bilir kadın bunun kendi savaşı olmadığını;  ve bilir bunun bir vatan işgaliyle kalmayacağını. Bedeni üzerinden güç gösterisine kalkışacaktır işgalciler…
Vatanı kutsal bellemiştir kadın. Kutsal emanete ihanet eden güçler karşısında ya direnecek ya da ölüme gidecek. 
Ve kadınlar taşır egemen güçlerin yüklerini.  Omuzları çökse de dimdiktir yürekleri. Yürekleriyle sararlar savaşın açtığı yaraları.
Umudun tükendiği yerde umut ormanları dikmeye başlar kadın. Vatan elden giderken kendi bedeninin sevdiklerinin gözü önünde işgal edilmesine göz yumamaz. Ne onu koruyan bir yasa vardı görünürde  ne de ona sahip çıkacak bir iktidar.  Geriye tek yol kalıyor: Bedenini ve çocuklarını korumak adına kaçmak.
Empati kuramayanlar için kaçmak korkaklıktır. Vatana ihanettir.
Oysa kaçmak, egemen güçlere baş kaldırmaktır. Mermi yağmurları altında, parçalanmış bedenler üzerinde ağıt yakarken, gökyüzüne uçurtma salmaktır.
Ve kadınlar acıyı barındırsa da göz derinliklerinde, mutluluk saçar gözbebekleri.
Ve kadınlar  kocalarını veya sevgililerini ne kadar çok severlerse sevsinler, en çok çocukları için yaşarlar . Yalnızca çocukları için göze alırlar ölümü. Ölüme yolculuk bundandır işte. Bundandır “vatan” bildikleri toprakları bırakıp kaçmak. Bundandır bilmedikleri denizlerde kulaç atmak. Çünkü bu savaşın sonu yok. Kazanan daima egemen güçler olacak.
İnsanın başına gelmeyince kolaydır birini yargılamak. Ona hüküm verip yargısız infaz etmek. Ama hiç kimse bilemez; bir akşam vakti, bir süper market önünde, taş kaldırımın üzerine oturmuş, kucağında uyuyan bebesiyle gelen gidene el açan bir annenin duygularını.
Hava soğuk mu soğuk. Tiksintiyle bakıyor bazı kişiler.
“O kaldırımda ben olabilirdim” demeli insan.
 Onun yerinde olsan ne yapardın?
 Çocuğuma süt parası mı dilenirdin yoksa gidip bedenini mi satardın? Ya da işgalci güçlere mi teslim olurdun?
Dilini bilmediğin bir ülkede, sana yabancı insanlar arasında, evrensel dili kullanarak yardım istemek, (dilenmek demiyorum’yardım’) bir anne için zor olsa da çocuğu için yapar bunu.
Mülteci olmayı o istemedi, mülteci olmaya zorlandı.
 Karaya vuran balıklar gibi cansız çocuk bedenleri vuruyor sahile. Her gün bu haberlere uyanmak ve yaşadığım coğrafya nedeniyle bunlara tanık olmak içimi acıtıyor.
Çocuklar geleceğimizin umudu. Onlara güzel bir dünya bırakmak adına direniyoruz.
Bireysel olarak  çözüm üretme olanağımız olmayabilir ama toplum olarak bize  sığınan bir insanı korumamız gerektiğine inanıyorum. 
Evet onlar "sığınmacı. 
Ve unutulmamalı ki savaş kadınları vurur önce.  Ve kadınlar omuzlanır dünyanın tüm yükünü…

  11.12.2015